İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Anneliğin coğrafyası

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Hep şöyle hissetmişimdir; Bir anne öldüğünde arkasında hayırlı bir evlat bırakırsa mekanı cennettir...
Bir hayrat, bir okul, bir ibadet evi, bir hastane yaptırmak gibi. Hayrattan gelip geçenler kana kana su içer.. Okul, öğrencileri faydalı bilgilerle geleceğe hazırlar. İbadet evlerinde cemaat toplanır dualar semaya ulaşır ve hastanelerde de hastalar şifa bulur.
Siz de bu satırları okurken topluma fayda listesini çoğaltabilirsiniz.
Yararlı olacak ne üretirseniz onu miras bırakırsınız aslında arkanızda.
Bir ananın da en büyük mirası çevresine fayda üreten bir evlattır.
Evladına gözü gibi bakar. Rahmine düştüğünü öğrendiği ilk anda heyecanı başlar. Rabbiyle en büyük bağı kurulmuştur artık. Bir armağan gönderilmiştir öte alemden. Bedenine daha iyi bakması için bir sebebi, bir imtihanı başlamıştır. Çünkü artık iki canlıdır. Karnında ilk tekmesini hissettiği anda kendinden vazgeçercesine hayatının merkezine yerleştirir o içindeki mucizeyi. Dünyaya getirdiği anda ise ‘eli yüzü düzgün sağlıklı bir evladınız oldu’ cümlesiyle dünyalar bahşedilir anaya. Ve asıl macera gözlerini açtığı anda başlar.. Annesinin karnından annesinin kucağına terfi etmiştir artık o küçücük mucize. Koruyup kollar, uyumaz uyutur, doymaz doyurur, gezmez gezdirir, yaşamaz yaşatır adeta. Kendi ayakları üstünde dursun, bir meslek sahibi olsun, iyi yerlere gelsin ister ana. Bunun içindir tüm bu kendinden vazgeçiş. Uzakta da olsa, aylarca göremese de sesini duymak ister ana.. Görünmez bir göbek bağıyla bağlıdır evlat anayla. Haber almak ister dokunamasa da evladına. Bilir ki evladı hayatta. Bilir ki mutlu. Bilir ki tüm mücadelesi fayda sağlayacak, hayırlı bir insan olma yolunda.
Bir annenin huzuru, mutluluğu, sevinci, üzüntüsü, gururu, kaygısı kısacası tüm insani duygularının toplamıdır evlat. Doğanın değişmeyen, değiştirilemez kuralıdır bu aslında. Evlat varsa anne var olur şu hayatta. Evladını yitiren annelerse işte o sebepten yaşayan bir ölüden farksızdır. O evde pişen yemeğin tadı yoktur mesela, duyamazsınız içten atılan bir kahkaha. Bayramlar matemle karşılanır, sohbetler boğazlarda düğümlenen hıçkırıkla yarım kalır. O evde duvarda asılı saat hep aynı zamanı gösterir. Hep aynı kahreden haberin tez duyulduğu anı. Böyle olur anaların yüreği.
Peki bir anaya sorulur mu hiç;
‘Siz Cumartesi Annesi mi yoksa evladı dağa kaçırılan anne misiniz?’ diye.
Son zamanlarda içimizi acıtan bir haberle daha karşı karşıyayız toplum olarak. İşin iç yüzünde neler olduğu belki de tam olarak hiçbir zaman aydınlanamayacak ancak her ne sebepten olursa olsun bir evlat kolay yetişmiyor!
Gelinen bu noktada cezalandırılacak, duymazdan gelinecek, taraflılıkla suçlanacak en son kişidir analar.
Geçmişte de bugünde yarında öncelikle 
duyulması gereken ses, ‘anaların yüreğinin feryadı’ değil midir?
İlkeli Sözün Kısası; ‘Gözün gördüğüne dilsiz olursan yarın canın yandığında bağırsan da sesin çıkmaz!’

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...