İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Arsızlaştık, uğursuzlaştık, bölündük…

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

16 Mart 1988… 31 yıl önceydi. Halepçe semalarında zehirli gaz bombalarıyla yüklü uçaklar insanlık tarihinin en kara günlerinden birine hazırlanıyorlardı..
Karaydılar, Azrailin soğuk yüzünü anımatıyor ve uçaklar Şeytana uşaklık etmeye hazırlanan cellatlar gibi ölüm kokuyorlardı…  
Saddam Hüseyin`den emir alan pilotlar Arap, Kürt, Türk ayırmadan zehirleri düşman diye çocuk, kadın ve yaşlıların başlarına döküyorlardı…
Şeytanın uşakları, ölüm olmuş Halepçe’ye dadanmıştı..
 Annesinin kucağında süt emen çocuklar, çocuğunun beşiğini sallayan anneler, evine ekmek götürmek için avuç içi kadar tarlasında kara saban peşinde koşan babalar, camiye giden imamlar, talebelerine ders veren seydalar  son nefeslerinde zehirli gaz soluyor ve can veriyorlardı.. 
Halepçe ölümün öbür adıydı artık..
Binlerce yıldır yaşadıkları yurtlarında dindaşları, tarafından katlediliyorlardı. Kadınlar, çocuklar, gençler, yaşlılar…. 
Ve dünya suskundu.. 
Öyle ki, ölüm bile  ölüm olalı böyle utanmamıştı kendinden…
Ölüm tarlasına dönmüştü Halepçe..
Sessiz ağıtların yürkleri yakan çığlıkları yankılanıyordu şeytanın uçakları dönünce…    
Sahne Halepçeydi, sahnenin arkası ise meçhul. Oyunun yazarı bir kukla ‘Saddam”
Sebepler örtbas ediliyor. Kimlikler karmakarışık. Aktörlerin gerçek kimlikleri değil, sahte kimlikleri    biliniyor.  
Bu tiyatrodaki rolümüzdü ölüm….
Uçakların kalktığı yer Bağdat… 
Emri veren Saddam… 
Peki, Saddam kimdi? Zehirleri kim ona vermişti?
Ama  ölen bizdik, ve biz yine kendi katilimizdik….
Kendi çocuklarımızın kadınlarımızın, gençlerimizin, dedelerimizin katiliydik. Kendi topraklarımızı mezar etmiştik kendimize…
Adalet neydi?  Nerdeydi?  ve  her yerde katledilen insandan bile sayılmayan biz kimdik…..
İslam dünyasında şahısların, ideolojilerinden bağımsız değerlendirilmesi, büyük bir oyun, büyük bir problem değimliydi? 
Birileri önce sırtımıza ideolojileri yüklemiş. bizden olanları, ideolojilerle bizden ayırmış ve bizden farklılaştırmışlardı. 
Toplumsal davranışlarımıza bize ait olan kimlik değil, o ideolojilerin ürettiği kimlik yön veriyordu artık..
Kin, nefret, ölüm ve yoksulluk  birilerinin algı mühendislerince hep bize ait olan kimlikle altın tepside sunuluyor, bütün kötülükler  bize ait olan kimliğin içine tıkıştırılmaya çalışılıyordu.
Zehir bizi bizden ayıranlara ait ama üzerindeki etikette bizim adımız yazılıydı. 
Bu zehir, bizden öldürebildiğini öldürüyor; öldüremediğini bizden nefret ettiriyor. Bize karşı savaşan bir düşmana dönüştürüyordu.
Halepçe….  Aaaah  halepçe….
 Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Filistin’de, Lübnan’da, Mısır’da, Libya’da…..
Uyanamadık, uyanmayı bırak biribirimizden utanamadık bile..
Arsızlaştık, uğursuzlaştık, bölündük .  Biz olmamız, diri olmamız gereken her yerde bölündük ve öldük….
Biz’i bilmediğimiz Biz’i bulmadığımız Biz’e sarılmadığımız ve Biz’de kenetlenmediğimiz sürece yaşam bize uzak be dostlar..Çooook uzak.. Ölüm ise şuracıkta…
VESSELAM…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...