İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Korkuyorum cesaretim kayıp

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Şehrin ara sokaklarında dolaşırken Kaldırımlara hapsolmuş ağaçlara his ederek dokunan, denizi deniz ormanı huzur için seven kaldı mı? Bilmiyorum.

Bir eve, arabaya veya başka bir eşyaya sahip olabilmek için yıllarımızı feda ederek ömür törpülemeye alışmışız. yada alıştırmışlar bizi.

Sahip olduğumuzu kaybetme korkusu öylesine işlemiş ki içimize yaşantımızın, duygularımızın, ilişkilerimizin temelini adeta bu korku üzerine kurar olmuşuz.

Ne zamandan beri üzerimize sinmiş olabilirdi korkularımız?

Kimler hep bu korkularla sağlığımızı, ömrümüzü heba edecek kadar yaşamamız gerektiğine karar verme hakkına sahip olabilir ki?

Milyarlarca insanın yaşadığı kaybetme veyahutta sahip olamama korkusu, binlerce yıllık insanlık hafızasında yer etmiş ve bu nedenle de dinlerde, sinemada, edebiyatta ve her ortamda hep korkudan beslenir olmuştur insanoğlu.

Burada sorulması gereken tek bir soru var aslında. Neden?

Kişisel korku tarihimiz,başımıza bir şey gelmesinden korktukları için yanlarından uzaklaşmayalım diye ebeveynlerimiz tarafından öcülerle korkutulmamızla başladı.

Sonra, masallarda ki cadı üvey annelerden o kadar çok korktuk ki annelerimizi, babalarımızı kaybetme korkusuyla, bağımlı yetişkinler olduk çıktık.

Bir türlü kişiliğini bulamayan eğitim sistemimiz sonucunda başarısızlık korkusu sardı her yanımızı.

En iyi okullarda okuyup, en çok parayı kazandığımız mesleklerimiz olmazsa, mutsuz olacağımız korkusu işlendi beyinlerimize.

Mutsuzluk korkusu öyle sardı ki her yanımızı, sırf bu korkularımız yüzünden en çok satanlar listesinin başına kişisel gelişim kitapları oturuverdi.

Daha mutlu, daha mutlu daha da mutlu olmalıydık.

Şimdi ki zamanla değil de gelecek zamanla yaşamayı öğreti haline getiren, mutluluğu geleceğin içine saklayan, bir sisteme kurban ettik umutlarımızı.

Mutsuzluk korkumuz yüzünden büyüttüğümüz sistem, umutlarımızı gelecek beklentisinin içine hapsetti.

Mutluluk varmıydı gerçekten?

Yada peşinden koştuğumuz mutluluk, satın alınabilecek bir şey değersizliğinde bir olgumuydu?

Arsızdır korku. Elimizi versek kolumuzu bırakmaz. Verdikçe alır, kıymet biçtikçe şımarır.

Kararlarımızda ki tek yön verici etken oluverir. İlişkilerimizde ki varlık gösterme stilimizi oluşturur, sevdiğimize aşkımızı söyletmez, başarısızlık korkusu ile pasifleştirir.

Farklı geçmişlere sahip insanların bugün farklı kişisel korkulara sahip olması doğal değil midir?

Bu nedenle birbirimizi korkularımızla yargılamadan, kendi korkularımızla yüzleşip onları kontrol edebilme yollarını aramalıyız.

Kimbilir, korkularımızın esaretinden kurtuldukça güçlenip, korkularımıza hapsolmaktan kurtulabileceğimizin bilinci ile bir yaşam sürmenin yollarını aramaktır belki de çaremiz.

Buna, sizkendi korkularınızı sorguladıkça karar verirsiniz. Yalnız dikkat edin bu arada, iş işten siz hayattan geçmiş ve geç kalmış olmayın sakın?

Bir şarkının nakaratıyla bitirelim yazıyı…

Korkuyorum cesaretim kayıp.
Dünya mı zor, bünyem mi zayıf.
Derdime suları katıp katıp içiyorum.
Üzülüyorum kayıplarımı sayıp,
İçinden aşkları ayıklayıp,
Geriye hiçbir şey kalmadığını görüyorum.

VESSELAM

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...