İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Avcılar'da sefil bir akşam

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Sanki sene 1962. Francoise Hardy dinleyip alabildiğine ucuz kırmızı şarap içiyor ve yarına dair iyi şeyler olmasını umuyorum. Ama heyhat. Kötü kader. Hem meteliksizim hem de aşksız. Ne yarına yakabilecek bir sigaram var ne de kollarıma alıp, gözlerine hisli hisli bakarak, dudaklarını öpeceğim bir sevgilim. Tanrı'm bir erkek için daha kötü ne olabilir! Hem parasız hem kadınsız. Neyse ki şarabımız var. Var var ama birkaç kadeh daha belki. Korkarım gemim su alıyor ve hatta az sonra karşıda duran ihtişamlı buzdağlarına çarpacak ve güvertesi ortadan ikiye ayrılacak. Ardından denizin dibini boylayacağız. Öyle ihtişamlı batacağız ki; herkes bu muazzam yitip gidişin öyküsünü anlatıp; halimize acıyacak! Öff ne iç karartıcı bir gelecek bekliyordu beni...

Avcılar sahilde güneş çoktan yerini dolunaya bırakmış. Dolunay da deseniz denize düştü düşecek. Hangimiz önce batacağız diye benimle yarışıyor adeta. Asmalı Balık da bol rüzgar alan bir masada denize karşı bakarak bunları düşünüyordum ki telefonum çaldı;

“Anıl.”

Heeeee.

“Daha kibar olabilir misin?”

Efendim Arzucuğum.

“Hah şöyle yola gel. Neredesin?”

Asmalı.

“Oraya geliyorum.”

Gelmemelisin. Çünkü param yok. Kendime kadarım.

“Tamam ben hallederim salak...”

Sonra kapandı telefon. Öylece baktım telefonun ekranına ne talihli adamdım yahu ben. Evet yarın gene meteliksiz kalacaktım ama olsun; bugünü kurtarmış sayılırız. Bu arada Asmalı da herkesin rakı içtiğini söylemiş miydim? Evet bir tek ben ucuz kırmızı şarap ve eski bir kaşar peyniriyle hemhal oluyordum. Ama ne dik duruş. Resmen sarhoşlar içinde bir Fidel Castro idim bir Che Guevera. Hepsinin pahalı masalarına başkaldırıyordum. Üstelik artık yalnız da sayılmazdım. Birazdan yoldaş Arzu gelecekti ve gecenin canını okuyacaktık. Sahiden talihliydim.

Arzu'yu beklerken telefona daldım biraz. Twitter haberler falan. Milliyet Gazetesi tweet atmış işte bak; “Bilmem kaç milyon insanın kısa çalışma ödenekleri yattı” diye. Bok yattı dedim. Ne yattı? Hani? Tam Pir Sultan gibi devleti taşlayacak bir deme dökülecekti ki dudaklarımdan;

“Anıııllll” diye bir ses.

Arzu'ydu gelen. Beyaz bir gömlek giymiş, siyah keten pantolon ve topuklu ayakkabıları. Avukattı da kendisi...

Adliyeden mi geliyorsun?

“Yaa sorma. Bugün iki üç davam vardı ancaa.”

Eee kazandın mı bari?

“Futbol maçı mı bu Anıl. Erteleniyor tabii.”

Heee.

Oturdu masaya. Ucuz şarabıma ve eski Kars kaşarı peynirine baktı. “Balıkçı için ilginç bir konsept” dedi. “Öğrenci işi” dedim. “30 yaşını geçtin Anıl” diye yanıtladı. Olabilir. Evet 30 yaşımı geçmiş olabilirim ama hala 20'sinde bir çocuğum. Her neyse Arzu şarapla olan hemhal olmama müdahale etmeden bir şişe şarap daha açtırdı. Ama en pahalısından. Sonra istavrit falan... Doğrusu insanın böyle gönlü bol ve güzel arkadaşları hep olmalıydı.

Sevdiğim tek avukat sensin ha dedim o'na.

“Bir şeyler ısmarladığım için mi?”

Hayır dedim. Parmak uçlarımla dudaklarına dokunarak. “Çok güzel olduğun için. İsmin kadar arzu doluyorum sana.”

Attı tabii bu cümleden sonra şen kahkahasını.

“Amaan Anıl sen de. Hadi şerefe...”

Kadehlerimizi tokuşturduk sonra. Ambarlı'dan oturduğumuz masaya serin bir rüzgar esiyor. Asmalı Balık bugün formunda. Juliette Binoche çalıyor. Tanrı'm. 70'ler. O yıllarda sarhoş bir romantik olmayı ne dilerdim. Şimdi kısa çalışma ödeneğinin, yarının ve kaygının uzağında; günü çoktan batırmış, kırmızı bir sarhoşluğa doğru yol almakta ve Arzu'nun gözlerinde neşe dolmaktaydım.

Cennet böyle bir yerdir bence.

“Niye böyle düşünüyorsun?”

E baksana. Baş başayız. Serin bir rüzgar var. Dolunay denize düşecek. Şarkılar güzel bir dosttan mutlu haberler veriyor kadar baş döndürücü. Ve sonra şarabımız. Doluca Özel Kav... Cennette ırmaktan akan şarapların markası da Doluca'dır hem...

Tekrar kahkaha attı.

“Anıll sen gördüğüm en tatlı serserisin.”

Teşekkür ettim bir kere daha. Ve sonra bir dize mırıldandım birden;

“Bir denizin yanında nedir ki;

Bıyıklı ve saçları taranmış bir adam,

Kötü bir alışkanlıktan başka nedir bir adam...”

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...