İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Ya ölümsüz bir dünya olsaydı ?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Milattan 4000 yıl önce arkadaşının ölümü üzerine ölümsüzlük arayışına çıkan sağlık tanrısı Gılgamış'dan tutun da, Lokman Hekim, simyacılar, gençlik çeşmeleri, genetik çalışmalar yelpaze çok geniştir. İnsanoğlu oldukça eski zamanlardan beri hep ölümsüzlüğü arayıp yaşamı uzatmaya çalışıp, hep bunu istemiş, durmuş. Bu isteğimizi kimi zaman bir türkü de , kimi zaman bir sevdada , kimi zaman bir yazarın dilinde, kimi zaman bir ozanın sözünde hep arayıp durmuşuz... Hayallerimizi verilen ömüre değilde, keşke şu kadar yaşasaydim düşünceleri ile hep ölümsüzlük ile istemişiz. Ölüm bize gençliğin baharında 20 yaşında gelse, ya da piri fani 80 yaşında da gelse ölümü kendimize yakıştıramamışız. Peki ölümsüzlük? Ölümsüz bir dünya gerçekten olur mu ? Hayallerimiz ölümsüz bir dünyada mi gerçekleşir ? 

Hadi bu soruların cevaplarını bulmak için ölümsüzlük perdesini aralayalım..

Portekizli yazar Jose Saramago kendi üslubu ile ezber bozmaya, düşünce hayatımızı altüst etmeye devam ediyor..

Yine bilinmeyen bir ülke, yine ülkede yaşayan isimsiz insanlar yine Saramago ve yine onun mükemmel kurgusu... 

'Ertesi gün hiç kimse ölmedi.' kitabımız böyle başlıyor. İlk cümle ile bütün olağan tabularımızı yıkılıp bizlerin fikir dünyasında büyük depremler yaşatıyor. Artık bilinmeyen bir ülkede herkes ölümsüz ! Tam da bizlerin bin yıllarca, yüz yıllarca istediği , hayal ettiği gibi .. 

Derken kısa bir zaman sonra insanlar ölümün gelmesini ve eskisi gibi devam etmesini başlarlar. Çünkü yaşlanmaya, hastanmaya devam ediyorlar. Ağır hasta oluyorlar, yatalak oluyor ama ölmüyorlar. 

 Arka planda ölümsüzlüğün ardından ilk çatırdayanlar cenaze levazımatçıları, hastaneler, yaşlı bakım evleri ve sigorta şirketleri...

Bu durumu kitaptaki şu paragraf ile çok net bir şekilde ifade ediyor ; 

"Ülke hiç olmadığı kadar karışmıştı, güç odakları karmaşa içindeydi, otorite sarsılmıştı, değerler hızla altüst olmuş, vatandaşlık bilincinin kaybı tüm çevrelerde hissedilir olmuştu." (sayfa 76)

Peki, ölüm bu ölümsüz ülkeye geri nasıl dönecekti ? Tam yedi ay sonra eflatun renkli bir zarf ile  : ''Sevgili Bay veya bayan, yaşamınızın bir hafta içerisinde son bulacağını üzülerek bildiririm, bu kararı geri döndürmenin ya da kalan süreyi uzatmanın imkânı bulunmamaktadır, kalan sürenizi olabildiğince iyi değerlendiriniz, sadık hizmetkârınız, ölüm."

Ne yapardınız öleceğinizi bilseydiniz ya da her gün, bugün o zarf bana gelecek mi acaba diye düşünseydiniz?

Ölüm olmasaydı, onu icat etmek zorunda kalırdık sözüyle voltaire bize hakikatin değişmez yönünü gözler önüne seriyor. 

Bir an ölümsüz bir dünyanın varlığını düşünmek bile insanoğluna zor geliyor. Çünkü insanoğlu şu kısa yetmiş, seksen yıllık ömründe bile her türlü zulümlere, haksızlıklara ve hukuksuzluklara göz yumarken ölümsüz bir dünya da ise insanoğlunun neler yapacağını hayal bile etmek istemiyorum.

Nikolay Vasiyeviç Gogol'un ; " Ölüm olmasaydı, hayat bütün güzelliğini kaybederdi" sözü herşeyi yeterince anlatıyor.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...