İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Sevmediğimiz, dövdüğümüz ve öldürdüğümüz hayvanlar

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Sopalarla dövülen, arabaların arkasına bağlanıp sürüklenen, zehirleyerek öldürülen hayvanları duydukça çok kızıyorum. Bu insanlar hayvanları tanımıyorlar. Bu konuda bildiklerimi sizinle paylaşmak istedim. Uğursuz, hain, vampir, ölüm getiren, leş yiyen, iğrenç gibi bütün kötü sıfatları onlara yakıştırıyoruz. Oysa onlar, doğadaki "besin zinciri" içinde son derece önemli bir işleve sahipler ve insanlara çok büyük yararları var. Bakın şimdi tek tek inceleyelim.

AKBABA: Leş yiyici, pis ve ölümü çağrıştırdığı gerekçesiyle dışladığımız akbabalar, doğadaki leşleri ortadan kaldırarak ekosistemin sağlıklı bir biçimde devam etmesini sağlar. Türkiye'de yaşayanlar da tehlike altında. Kara akbabadan 200-400, kızıl akbabadan ise 300-500 çift kaldığı tahmin ediliyor.

KURT: Hain, zalim ve sinsi olmakla nitelediğimiz kurt, besin zincirinin tepesinde olan türlerden. Genellikle otobur türler ve kemirgenlerle beslenir. Özellikle zayıf ve hastalıklı hayvanları avlayarak doğanın "sağlıklı" kalmasında kontrolör görevi görür. Aç kaldığında leş de yer. Bu gün yaban domuzlarının artması, kurtların azalmasıyla ilişkilidir. Türkiye'de 5-7 bin kurt kaldığı tahmin ediliyor.

YARASA: Çirkin, uğursuz, kan emici, vampir deriz. Doğanın en masum canlılarından yarasayı, Hollywood filmlerinin de etkisiyle böyle anıyoruz. Bu sıfatların gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Yarasalar, çiftçilerin en büyük dostları ve doğadaki tarım zararlısı böceklerin aşırı çoğalmasını engelleyen en önemli türlerdendir. Yarasa ile ilgili bir anım var. Kırklareli, Demirköy, İğneada'ya bir gezi düzenlemiştik Longoz Ormanları ve Dubnisa mağarasını gezecektik. Gittik önce ormanı sonra mağarayı gördük. Mağara yarasa doluydu. Mağaranın turistik hale getirmek için ışıklandırma, yürüme yolları, minik köprüler yapılacakmış. İçinde akan bir dere de var. Bu çalışma tüm yarasaların mağarayı terk etmesine sebep olmuş. O yıl sivrisinekler çoğalmış insanlar çok rahatsız olmuş. Yarasalar sivrisinekleri yiyip bitiriyormuş eskiden. Bunu yaşadım orada. Yarasalar gece uçtuğunda saatte 40-50 böcek yer. Gece 5 saat dışarıda kaldığında 4-5 bin bireyden oluşan bir yarasa sürüsünün tüketeceği böcekleri düşünün. Tahmini yarasa sayısı 5.000

YILAN: Başkasının kötülüğünü düşünen, haince hesaplar yapan kişileri "yılan gibi" olmakla niteleriz. Dini öykülerde şeytanla işbirliği yapıp Adem'le Havva'nın cennetten kovulmasına neden olduğu anlatılır ve insana korku verir. Bu nedenle görüldüğü yerde "başı ezilir." Oysa doğadaki besin zincirinde çok önemli bir işlevi olan yılanlar, çiftçilerin en büyük yardımcısıdır. Hastalık taşıyan ve tarım ürünlerine zarar veren fare gibi bütün kemirgenlerin, böcek türlerinin aşırı çoğalmasını engeller.

BAYKUŞ: Uğursuz sayılır, öttüğünde ölümü haber verdiğine inanılır. Bu yüzden yuvaları bozulur. Oysa baykuşlar, çiftçiye en çok zarar veren fare gibi kemirgenler, sürüngenler, büyük böcekler ve küçük kuşlarla beslenir.

BOZ AYI: Yüzyıllardır insanların hem korktuğu, hem lanetlediği ayılar, besin zincirinin en üstünde yer alırlar. Hem etçil, hem otçuldur. Avcılık ve insanların yaşam alanlarını ele geçirmesi nedeniyle Türkiye'deki toplam sayıları 2 bine kadar düştü. Tahmini sayısı 2.000 dir.

ÇİZGİLİ SIRTLAN: Çirkin ve iğrenç bulunan sırtlan, avcılık ve yaşam alanı kaybı nedeniyle Türkiye'de hemen hemen hiç kalmadı. Güneydoğu Anadolu'da birkaçının yaşadığı tahmin ediliyor. Leşleri bir anda tüketerek ortadan kaldırdığı için sırtlanlara "doğanın sağlık bekçisi" denir. Bilim adamları, çiftçilerin korkulu rüyası olan şap hastalığının yayılmasının sırtlanlar sayesinde engellendiğini belirtirler.

ANADOLU ÇAPRAZI: Anadolu'nun "biyolojik zenginliği" nereden geliyor? Türkiye, 65 milyon yıl önce başlayan ve halen devam eden jeolojik oluşum nedeniyle "genç" bir ülke sayılır. Bu oluşum sürecinde İskenderun Körfezi'nden başlayıp kuzeydoğuya Kafkaslara doğru uzanan coğrafyada, yüksekliği 5 bin metrelere ulaşan yüksek dağ sıraları yer alır. Güney batıdan kuzeydoğuya uzanan ve Anadolu Yarımadası'nı çaprazlamasına bölen bu jeolojik yapıya "Anadolu çaprazı (diyagonali)" denir. Anadolu'nun bu ilginç yapısı, milyonlarca yıl içinde, başta bitkiler olmak üzere canlı türleri açısından çeşitliliğin artmasına neden olmuştur. Bilim adamları, bu yüzden Anadolu'nun gösterdiği tür çeşitliliğinin "kıta" düzeyinde yüksek olduğuna dikkat çekiyorlar.

Evet Sevgili okuyucular, böyle bir ülkede yaşıyoruz. Ama kıymetini biliyor muyuz? HAYIR. Eğitimimiz yaşamımızı daha iyileştirmek için yeterlimi? HAYIR. Doğa güzelliğimizin, ormanlarımızın, meralarımızın, nehirlerimizin, bitki ve hayvanlarımızın korunmasında destek veriyor muyuz? HAYIR. Sevgili Okuyucular yurdumuzun kıymetini bilelim çevremizi de bilgilendirelim.

Sağlıklı kalmanız dileklerimle.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...