İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Dünya sürdürülebilir kalkınmayı tartışıyor

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

6-7 yıl önce Lütfi Kırdar Kongre Salonunda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile iş birliği içersinde T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatınca “ Sürdürülebilir Kalkınmanın Sektörsel Politikalara Entegrasyonu Projesi” İstanbul toplantısına İstanbul’dan çağırılan 7 STK’ dan biri olarak toplantıya davetliydim. 
Valiliğin, Akademisyenlerin, DPT uzmanlarının, Yerel Yönetimlerin davetli olduğu oturumlarda bilgi verildi, fikirlerimiz alındı. Sonuçta pek değişen bir şey olmadı. Hâlbuki bu günlerde bayağı ilerleme kaydetmiş olmalıydık. Konuyla ilgili aklımda kalanları tenkitlerimi sizinle paylaşalım. 
Sürdürülebilir kalkınma, kolayca telaffuz ediliyor ama uygulama öyle olmuyor. Öyle olsaydı Elbistan Termik Santrali, Yatağan Termik Santrali, Fırtına Deresi, ön etüt yapılmadan dereler üstüne konan HES’ler, Kaz Dağları vs. gibi bir sürü çevre problemlerini yaşamazdık. Bir sürü nükleer santral planları karşımıza çıkmazdı. 

Çağdaş uygarlığın hazırlanmasında temel rolü olan klasik ekonomik anlayışın çevrebilim ile birlikte düşünülmesi gerekirdi. Klasik ekonomik anlayış, doğadaki kaynakların sınırsızlığı düşüncesinden yola çıkılıp, ekonomik büyümeyi piyasa fiyatları olmayan, yani bedava olan havayı, suyu doğayı rahatlıkla ve acımasızca kullanmazdı. Oysa ekolojinin gerçekleri doğal kaynakların sınırsız olmadığını ortaya koymuştur. Bu ücretsiz kaynakların tükenmekte olduğunu artık sanayiciler de anlamışlar. Bu yüzdendir ki klasik ekonomistler ve sermayedarlar çevre koruma mücadelesine başlangıçta belirgin bir şekilde cephe almışlar ve çevrecileri “kalkınmaya karşı” kişiler olarak damgalamışlardı. 

Zaman içinde klasik ekonomistlerin bile, istemeseler de, kabul etmek zorunda kaldıkları bu gerçek klasik kalkınma anlayışında değişikliğe gitmek zorunluluğunu beraberinde getirmiş ve böylece “sürdürülebilir kalkınma” kavramı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma ekolojinin gerçekleri ile ekonominin gerçeklerini uzlaşmaya götürme yolundadır. Bu uzlaşmada amaç, hem kalkınmadan hem çevre korunmasından vazgeçilmemesi, dolayısıyla, bu ikisini beraber gerçekleştirecek önlemlerin alınmasıdır. Birleşmiş Milletlerin bir komisyon çalışmaları sonunda hazırlanan kitapta (Ortak Geleceğimiz) bir tanımlama yapılmıştır. “Sürdürülebilir kalkınma bugünün gereksinimlerini gelecek kuşakların kendi gereksinmelerini karşılama olanaklarını tehlikeye atmaksızın karşılayan kalkınmadır.” Denmiştir. Bizdeki duruma gelirsek; Sürdürülebilir kalkınmadan Çevre Kanunumuzda söz edilmemektedir. Önce para denmektedir. Üstelik kanunun bazı maddelerinde bu kanunun özüne aykırı ifadeler vardır. Ama bu hükümleri sanayiciler ve idareciler kendi yararlarına kullanamazlar, çünkü ülkemizin imzaladığı uluslararası sözleşme ve belgeler de vardır. 

Örneğin Rio Bildirgesi 1992 Johannesbuourg 2002 gibi. Ama maalesef ses seda yok. Ülkemizin, ülkemize sahip çıkacak birçok çevre gönüllüsüne ihtiyacı var. Gezi Parkı örneğinde olduğu gibi. Torunlarının temiz havaya, suya muhtaç olmadan yaşamalarını isteyenler, onlara plastik oyuncaklar almak yerine bu ihtiyaçlarını sağlayacak çalışmalara destek vermeleri gerekmektedir. Sağlıklı kalmanız dileklerimle.
 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...