İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

"MİLLETÇEK" İLK GÜNDEMİMİZ TRUMP…

YAYINLAMA:

“Acemi ve hızla saf değiştiren, zengin bir iş adamı”

2016 yılında ABD başkanı seçildiğinde eski bir danışmanı Trump hakkında bu cümleleri kuruyordu...

Seçim kampanyasında Ronald Reagen’ın da kullandığı “Amerika'yı yeniden yüceltmek” sloganı ile yola çıkmıştı.

İlk etapta özellikle ABD’li sanatçılar arasında büyük tedirginlik oluşturdu.

Ardı ardına sanat dünyası, medya ve ekonomi çevrelerinin tanınmış ve ünlü isimlerinden “vah”lar yükseliyordu.

Haliyle tüm dünyanın gözü bu yeni “siyasetçi”nin üzerine çevrildi.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ikiye bölünmüştük “Trump bey”in sayesinde.

Ama ne ikiye bölünme!

Bir hafta sevdik, bir hafta sevmedik sırma saçlıyı.

Dedik ki,

Trump konusunda, belki rayına oturur bu düzensiz duygu geçişlerimiz ama, ilerleyen zamanlarda öğrendik ki, bu dengesizliğimizin esas nedeni ve bizzati sorumlusu kendisiymiş.

Yani kendimizi de sorguluyorduk, acaba “bizde de mi sorun var” diye, ama değilmiş.

Bir küs bir barışık mı, yoksa bir oyun üstadı mı?

Gerçekten ‘deli’ mi, dünyayı mı delirtmek istiyor?

İş adamıyken daha mı iyiydi, siyasete girdiği andan itibaren değişti mi?

Sorular… sorular…

Aslında konuyu; antropoloji biliminin marjinal bir dalı olan “Siyasal Antropoloji” bağlamında uzun uzadıya değerlendirmek, Trump faktörünün dünya siyasetine etkisi anlamında açıklayıcı olacaktır ancak, pazar pazar ne enerjimiz kalır ne de sayfada yerimiz…

(Ama yok illa ben inceleyeceğim diyen varsa Georges Balandier’nin “tarihin itibarının iade edilmesine yönelik güncel girişimler” arasında saydığı “Siyasal Antropoloji” kitabına göz gezdirebilir)

O yüzden biz konuyu; yapılan basit bir araştırma üzerinden hem eğlenceli hale getirelim hem de tespitin doğallığını ortaya koyalım…

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, siyaset insanı hasta ediyormuş

Araştırmanın sahibi Nebraska-Lincoln Üniversitesi.

Ve araştırmada özellikle 2016 Başkanlık seçimi sürecinde toplumun nasıl bölündüğü mercek altına alınmış.

Deneklerin, yüzde 40’ı politikanın kendilerinde strese neden olduğunu;

Her beş kişiden biri ise politika yüzünden uyku sorunu yaşadığını belirtmiş.

Yüzde 20’si siyasi görüş ayrılığı sebebiyle arkadaşlık ilişkisinin bozulduğunu bildirirken,

Yüzde dörtlük bir kesim ise siyaset yüzünden intihar etme düşüncesine kapıldığını ifade etmiş.

Yüzde 31,8’lik bir grup, kendi siyasi görüşlerine aykırı fikirlerle karşılaştığında "delirdiğini" belirtirken,

Yüzde 29,3'lük bir kesim ise siyaset sebebiyle kontrolünü kaybettiğini vurgulamış…

ABD’deki yaşam tarzı ile siyasi tutum arasında köprü kuran bu araştırma, Trump Bey’in “deliliği” konusunda da bir tespit mi bilemem ama, sanki bir gerçeklik payı var.

Acaba Trump “İş adamı” olduğunda daha mı sağlıklıydı,

Siyaset, ayarlarını bozdu mu ne?

***

Biz eşyaları değil, eşyalar bizi kullanıyor!

Akıllı telefon almak için böbreğini satan Çinli genç, yine düştü aklıma.

Nedendir bilinmez, yürürken önüme çıkan her yeni “reklam” afişinde onu düşünüyorum.

2010 yılında büyük beğeni toplayan ve tüm dünyada talep rekoru kıran ünlü bir firmanın ürünü, bir gencin böbreğini feda etmesine neden olmuştu.

Xiao Wang adındaki genç, o akıllı telefonu almak için böbreğini satmıştı.

Hala hayatta… Ama her gün diyalize bağlanarak…

Uğruna böbreğini sattığı o akıllı telefon ise çöpe gitti çoktan.

Çünkü yerine yenileri geldi…

Daha cazip… daha çekici… daha pahalı… daha öldürücü…

Her gün, her şeyin “yenileri” çıkıyor ya,

Görevimiz gereği biz de daha iyisini almak, daha gösterişlisini üzerimize yapıştırmak, “cillop” gibi görünenini evimize sokmak için yarışıyoruz.

Onlar bizi kullanıyor… Biz de yok oluyoruz.

Demem o ki, “Aydınlanma” çağının zifiri karanlığındayız.

***

“Kadın Eli” uzay boşluğunda…

Rus kozmonot Velentina Tereshkova,1963 yılında uzaya giden ilk kadındı.

Yine Rus, Svetlana Savıtskaya ise 1984 yılında uzay yürüyüşü yapan ilk kadın olarak tarihe geçmişti.

Bu kez “kadın ekibi” olarak bir ilk yaşandı.

ABD'li astronotlar Christina Koch ve Jessica Meir’den oluşan kadın astronot ekibi, istasyonun dışındaki bir güç panelini değiştirmek için uzayda yürüyüş yaptı…

Aslında daha önceden planlanmıştı bu uzay yürüyüşü…

2019’un Mart ayında yapılacaktı.

Ancak iptal edilmişti.

Nedeni ise uzay yürüyüşü için “uygun kıyafetler” in sipariş tarihinde yetişmemiş olmasıydı.

Yani NASA’nın açıklaması bu yönde.

Artık işin gerçeği neyse bilemiyoruz.

Kim bilir belki de astronotlar giysilerini beğenmemişti.

Çünkü uzaya da gitsek seçicilikte üstümüze yoktur.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...