İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Hepimize örnek bir konu

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Siyaset yazsam malzeme çoook. Ama sevgili okuyucularım ve sevenlerim EPosta yoluyla bana destek veriyorlar. Rastladığım bir yazıdan anlatılanları yazarın ağzından aktarıyorum size. Hepimizin alacağı bir ders var içinde. Yazan bir Prof. Şöyle anlatıyor. “Ononbeş yıl evveldi Stockholm’e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin tıraş olmak için lavaboya gittim. Aynanın yanında ilginç bir not gördüm. “Lütfen, tıraştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yandaki kutuya bırakın. Bir tek jilet kadar bile olsa İsveç çelik sanayisine yardımcı olun.” (o zamanlar sakal tıraşları jilet ile olurdu) Hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya deyince bütün dünyada akla İsveç Çeliği gelir. İşte o ülke bir tek jiletin bile çöpe gitmesine mani olmak için turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu. İsveç’te zaman, zaman belli periyotlarda, radyolar, televizyonlar bir haberi duyurur. “Şu tarihte, şu saatte adamlarımız gelecek. Lütfen siz hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız kitap, dergi, gazete, kâğıt, ambalaj kutusu, ilaç prospektüsü ne varsa kapının önüne koyun. İsveç’in kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç zayiatına engel olun.” Doğrusu mest oldum. Bizim televizyonlarda ise dizi dizi diziler. Bizim böyle şeylere ihtiyacımız yok demekki. Ben okul, okul gezip ambalaj kutularının çöp olmadığını, onları geri kazanarak gerek orman varlıklarımızı gerekse yer altı zenginliklerimizi koruyacağımızı anlatıyorum. Her gün 34 gazete alıyorum. Cumartesi, Pazar günleri verilen ilavelerle bir haftada bir yığın gazete biriktiriyor ve toplayıcıları balkonda bekliyorum. Çöp kamyonları gelip onları evsel atıkların içine atmasın diye. Gören birkaç komşu da öyle yapmaya başladı.
Ya Japonlar, son derece sade, basit, mütevazı yaşayan insanlardır. Bostancı’da aynı katta karşılıklı dairelerde oturduğumuz, ilkokuldan sonra yanımda kalan, okuyan benim evlendirdiğim baldızımın kocası Türkiye’nin en tanınmış rehberlerindendir. Mütevazı evlerimize misafir olan Japon turistler bizim evlerimize saray gibi eviniz var diyorlardı. Onlar evlerini mobilya ile, eşya ile doldurmazlar. Japon’lara göre evlerini mobilyalarla tıka basa dolduranlar ruhen tekâmül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir. Hikayeye bakın, Vaktiyle Japon ekonomisi dar boğaza girer. Zamanın başbakanı meclisi toplar. 
Durumu olanca açıklığıyla anlatır ve şu andan itibaren Allah şahidim olsun ülkemin iç ve dış borçları ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim der. Dediklerini yapar. Tüm insanlar israftan kaçınma kampanyası açarlar. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini kapladığını söylemeye gerek yok. Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu israf etmekle, gelecek nesilleri düşünmemekle biz zalimler ordusu olmuyor muyuz?Maddi durumumuz ne olursa olsun, çok dikkatli olmak zorundayız. Artık bıçak kemiğe dayandı. Gelecek nesillere de yaşayabileceği bir dünya bırakmak insanlık görevimiz. Biz “Doğanın emanetçileri” rolünü benimsedik. Sizlerden de öyle düşünmenizi istiyoruz. Sağlıklı yaşamanız dileklerimle.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...