İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

VUHAN'DAKİ SAĞLIK ÇALIŞANI NE YAPSIN?

YAYINLAMA:

Sınırlarımıza dayanan koronavirüs için önlemimizi, öncelikle maske takarak almaya başladık. Uzmanların başta kaliteli uyku olmak üzere yeme-içme alışkanlıkları gibi başlıklarda önerdikleri hiç önemli değilmiş de biz sadece maskeli çözümü seçmişiz.

Öylesine büyük bir korku salındı ki, evden maske ile sokağa çıkanların sayısı giderek artıyor…

Elbette ki virüse karşı önlemlerimizi almalıyız, bilinçli olmalıyız, ona göre davranmalıyız ancak her çekik gözlüye potansiyel virüslü gibi bakmaktan tutun da, 5 kişilik bir çalışma ofisinde maske takarak çalışmaya kadar paranoyak olduk.

Bakın gelin, virüsün ortaya çıktığı Çin’in Vuhan kentine gidelim…

-Gidelim derken hemen korkmayın, uçağa binip Vuhan’da inecek değiliz-

Vuhan’daki sağlık çalışanlarını şöyle bir gözünüzün önüne getirin

Düşünün ki siz de Vuhan’da çalışan bir sağlıkçısınız, o insanların durumuna bir bakın.

Biliyor musunuz ruhsal durumları pek iyi olmadığından psikolog desteğini yeni almaya başlamışlar.

Koronavirüs bulaşmamış ama ruh sağlıkları bozulmuş.

“…Enfeksiyon riski, yüksek sorumluluk, uzun çalışma süreleri, ayrımcılık, izolasyon, aile bireylerinden ayrı kalma, çok fazla hastaya ve ölüme maruz kalma gibi durumlar sağlık personellerinin ruhsal olarak tükenmesine sebep oluyor…”

Diyor uzmanlar.

Şimdi,

Her gün, her dakika virüs tehlikesi ile yüz yüze gelen bu insanlar hastalıkla mücadele ederken ruh sağlıklarını kaybediyor da,

Binlerce kilometre ötede 5 kişilik bir ofiste maske takarak çalışan bizler neden ruh sağlığımıza hakim olamıyoruz?

***

Kadın Gazetesi…

Tarih 1 Mart 1947.

Şair, yazar ve kadın hakları savunucusu İffet Halim Oruz hanımefendinin yazı işleri sorumlusu olduğu Kadın gazetesi yayın hayatına merhaba diyordu…

Gazetenin çıkış amacı ise ilk sayfadan okuyucuya şöyle duyuruluyordu:

“Cumhuriyet inkılâbı kadınlığımıza ileri dünya kadınlığı arasındaki yerini vermiş bulunuyor. Türk kadınındaki kan ve ruh vasıflarını bu hamlenin hem hızla hem de başarı ile vücut bulmasını desteklemiştir. Bundan dolayı Kadın Gazetesi Türk kadınlığının geçmişteki mevzularıyla ilgilenmek istemeyecek, kısaca kadın-erkek eşitlik davası üzerinde fikir yürütmek lüzumunu duymayacaktır… Okuyucu, kadınlığımızın her türlü içtimai, edebi kabiliyetlerini ve sanat, fikir hareketlerini, ayrıca dünya kadınlık âleminden edinilecek bilgileri derli toplu olarak Kadın Gazetesi’nde bulacaktır”

Amaç, kadını sosyal hayatta daha etkili kılmaktı.

1950’lerin Türkiye’sine baktığımızda bu gazete çalışmasının başarılı olduğunu da söyleyebiliriz.

Keza, Kadın Gazetesi yirmi yıl boyunca yayın hayatına devam etti.

Adı bile güzel geliyor kulağa.

Bugünlerde de ihtiyacımız var… Mesela bir kadın televizyonumuz var ama adı yabancı dilde konulmuş, tam oturtamıyorum konumunu. Bir kadın gazetesi olsa sözgelimi, ne güzel… olmaz mı?

Yazarları kadın, yazı işleri kurulu kadın… Tabi erkek ayrımcılığı değil söylemim.

Medyada kadın olmayışının bir serzenişi bu.

Örneğin bir kadın, Tv’de sadece ekranı güzelleştirsin diye kullanılıyor,

Yazı işlerinde, yönetim katında çok az kadına yer verilmiyor mu?

Gördüğümüz bu.

***

Dikkat Dikkat!

Londra merkezli sosyal medya kuruluşu We Are Social, 2019 Küresel Sosyal Medya Araştırması raporunu açıkladı.

Buna göre dünya çapındaki sosyal medya kullanıcılarının sayısı yüzde 9 artarak 3 milyar 484 milyona yükseldi.

Dünya nüfusunun yaklaşık 7,7 milyar olduğunu düşündüğümüzde sayı bir hayli ciddi.

Aynı araştırma,

8-11 yaş arası çocukların yüzde 35'inin de kendine ait akıllı telefonu olduğunu gösteriyor

12-15 yaş aralığında ise oran yüzde 83'e çıkmış.

İyisi kötüsü tartışılır. Hem sosyal medyanın hem de cep telefonu kullanımının elbet bize kattığı çok şey var.

Ama aklımın ağır basan yanı bu konuda kötüye gidişe işaret ediyor.

***

O nefesi yüzyıllardır kesemediler!

33 askerimizi şehit eden menfur saldırı ile içimiz yandı.

Başımız sağ olsun.

O annelere o babalara yaşatılan acı ile kim, ne kadar yaşayacak?

Türkiye’nin nefesleri onlar…

O nefesi yüzyıllardır kesemediler, yine kesemeyecekler

Dualarımız Mehmetçik’le…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...