İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

MASKE

YAYINLAMA:

Hafta sonu Caddebostan’daki Borsa Lokantası’na aşı niyetine kelle paça çorbası içmeye gittiğimde gülmeden duramadım. Restoranın içine maskeyle girip çorbamı içerken maskeyi çıkarma halime gülmeseydim de ne yapsaydım? Öyle ya, self-servis usulü yemeğimi alacağım süre boyunca maskemi takmasaydım, muhtemelen restoranlardaki müşteriler tarafından “bilinçsiz bir vatandaş” sayılacaktım.

Hadi hepimizin gözü aydın, “hayırsever iş insanımız” Bill Gates’in yeni kitabı mayıs ayında raflarda olacak. Bir sonraki pandemiyi nasıl engelleyeceğimizin yollarını anlatıyormuş kitapta. Covid-19’dan 1-2 yıl önce “salgın ihtimalinden” bahseden Gates bu sefer hepimizi hazırlıklı olmaya çağırıyor, “çözüm önerileri” de mevcut. Daha ne isteyelim, Allah razı olsun.

Pandeminin başlarında olacak aynı Gates, birinin maske takmaya direnmesini de “çıplaklık yanlısı” olarak gördüğünü açıklamıştı. Pantolon giymekle maske takmayı da aynı cümle içerisinde normalleştirmesi elbette korona basınının pek de ilgisini çekmedi. Hayır, kimse de bu “süper zekanın” Microsoft gibi dev bir şirketi bugünlere nasıl taşıdığını sorgulamadı. Ne de olsa dünyaya damga vurmuştu değil mi?

Şimdi İngiltere Covid-19 kısıtlamalarını kaldırmaya hazırlanıyor. Hatırlayın, “sürü bağışıklığını” savunan Boris Johnson tam o sıralarda virüse yakalanmıştı. Şimdi de ülke, kısıtlamaları kaldırmaya ramak kala Kraliçe Elizabeth’in koronavirüse yakalanmasıyla sarsıldı. Nedense bu gelişmeler hep pandemiyi ortadan kaldıracak uygulamaların akabinde oluyor, hiç şaşmıyor.

Darısı Türkiye’ye demekten başka elimizden bir şey de gelmiyor. Maske “yemek yiyenle-yemek alan” seviyesine düşmüşken, “hizmet alanla-hizmet veren” arasındaki “sınıfsal ayrımın” sembolü maske olmuşken sanırım bizim de bu zorunluluğu ortadan kaldırma vaktimiz çoktan gelmişe benziyor.

Tarkan’la bağlan umuda

Gazetemiz yazarlarından Michael (Kuyucu) Tarkan’ın yeni parçası Geççek’i çok beğenmiş. Hevesini kırmak istemem Michael ama hayatımda bundan daha kötü az şey dinlemişimdir.

“Oynama şıkıdım şıkıdım’dan”, “Hüp diye içine çek beni’ye” uzanan bir kariyerden muhalefet tabanının bir şarkıyla nasıl “umut motivasyonuna” ulaştığını da merak etmiyor değilim.

Öyle ya, açık olalım, bu şarkıyı “no name” birisi yapmış olsaydı üzerine konuşmayacaktık bile, bir dönem gerçekten çok başarılı işler çıkartan Tarkan yaptığı için konuşuyoruz. Aynı şey Türkiye’nin en başarılı yazarları arasında saydığım Orhan Pamuk’un Veba kitabı için de geçerli. Adı sanı duyulmamış biri yazsaydı, muhtemelen yerden yere vurulacaktı.

Türkiye’de her kesimde “tarafını gösterme zorunluluğu hali” nedense “kalitesizliği” de beraberinde getirir oldu. Kimse ortaya çıkan eser ya da düşüncelerde kaliteye bakmıyor, hangi mahalleye oynamış ona bakıyor ve işin sonunda da “eleştirilmemeyi” bekliyor. Bu “eleştirilmesi teklif dahi edilemez hal” ister istemez tartışma zeminini dogmatik bir alana sürüklüyor.

Bir sanatçı elbette siyasi tarafını ortaya koyabilir, şarkı yapabilir, kitlelere seslenebilir. Bundan daha doğal bir şey yok. Her ne kadar anlamsız bulsam da “umutlanan” insanlar da olabilir. Fakat tarafını belli etme zorunluluğunun getirmiş olduğu “sınıfsal kaygı psikolojisinin” kaliteyi tırpanlamasına nasıl bir çözüm bulacağız?

Bunu da mı konuşmayacağız?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...