İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

KINA GECESİ

YAYINLAMA:

Kına gecesini yüzlerce yıldır bir Türk geleneği olarak biliriz. Evlenmeden bir iki gün önce aileler ve dostlar bir araya gelir, geleneksel türküler söylenir, gelinin avucuna, damadın serçe parmağına kına yakılır. Kınanın geçmişi ise binlerce yıl öncesine kadar gidiyor, Türkler ile bağlantısı ise İslam’dan önceye kadar dayanıyor.

Milattan önceki yıllarda köyün en yaşlı kadınları saçlarına kına yakar tanrıya adanmışlıklarını gösterir ve ona kurban olmak için hazır olduklarını belirtirlermiş. Rivayet edilir ki; Hz. İbrahim oğlu İsmail’i Allah’a kurban edeceği sırada gökten kınalı bir koç gönderilir ve bu koçun kurban edilmesi söylenir. Yani kına her zaman kurban olmak ya da edilmek ile ilişkili bir semboldür. Kına her zaman adanmışlıklarla ilişkilendirilmiş o yüzden kına üç şey için yakılır; Kurban edilecek hayvana, asker adaylarına, evliliğe adayı herkese. Hepsinin ortak noktası adanmışlıktır.

Kına gecesi gelenekleri her yörede farklılıklar gösterebilir ancak birçok ortak payda buluşabiliyoruz. Bunlardan en belirgini kına yakılacak gelin adayının ağlatılmasıdır. Gelin bir sandalyeye oturtulur ve çevresinde ellerinde mumlar ile bekar kızlar döner, dönerken “Kınayı getir aney” veya “Yüksek yüksek tepelere” gibi geleneksel türküler söylenir ve gelinin ağlaması beklenir. Kına gecesinde gelinin neden ağlatıldığı tam bilinmese de bazı rivayetler vardır. Bunlardan biri elbette baba evinden giden kızın hüzünlenmesidir bir diğeri ise gelin ağlayarak gitsin gülerek devam etsin diye gelenekselleşmiştir.

Kına gecesinde gelinin avucuna kına yakan kişi eğer “Gelin avucunu açmıyor” derse kayınvalide gelinin avucuna kına hediyesi bir altın koyar. Damadın avucuna altın koyulmaz. Daha sonra kına yakılır üstüne altın koyulur ve el kapatılır. Kına tepsisinin içine bozuk para ya da küçük bir altın koyulur ve o kına tepsisinden rast gele misafirlere dağıtılır, altın ya da bozuk para kime denk düşerse onun kısmetinin açılacağına ve hayatının bereketleneceğine inanılır.

Kınanın şans getirdiğine, kına yakılan gelin ve damadın mutlu bir evlilikleri olacağına inanılır. Kına gecesinde gelin adayına kınayı mutlu bir evliliği olan, anne babası hayatta olan acı görmemiş bir kadın tarafından yakılması adettendir. Böylece kınayı yakan kişinin mutluluğu ve şansının gelin adayına geçtiğine inanılır.

Gecenin en önemli anlarından biri olan kına yakma merasimi şu şekilde olur. Anne babası sağ, mutlu evliliği olan bir aile büyüğü kınayı karıştırdıktan sonra gelin bir sandalyeye oturtulur. Eline mumlar verilmiş genç kadınlar gelinin etrafında dönmeye ve türküler söylemeye başlarlar. Gelinin sağ eline kına yakılır ve bir tülbent ya da mendille sarılıp eldiven takılır. Bazı yörelerde gelinin avuç içleri, ayak parmakları ve ensesine de kına yakılır. Ne kadar uzun süre kınayı yıkamadan tutarsanız o kınanın rengi o kadar koyu olacaktır.

Kına gecesinde gelinin giydiği geleneksel kıyafet “Bindallıdır.” Genelde kırmızı, bordo, yeşil, lacivert renklerinde gümüş ve altın işlemeler ile bulunuyor. Gelin adayları kına geceleri için kırmızı rengini daha çok tercih ediyorlar. Kırmızı aşk, sevgi ve aidiyeti temsil ettiği için kına gecelerinin olmazsa olmaz rengi diyebiliriz. Eğer siz farklı renkte bir bindallı giymek istiyorsanız model ve rengine karar verdikten sonra aksesuar seçimini yapmanız daha uygun olacaktır. Bindallılar genelde iki parça olur ve içine elbise, şalvar ve üstü giyilebilir. Bazı gelin adayları sadece kına yakılırken bindallı giymeyi tercih ediyor geri kalan zamanda ise yine kırmızı elbiseler tercih edilebilirler kına gecesinin ruhuna uymak için.

Kına gecesi kız tarafının düzenlediği bir eğlencedir. Eğlenceye katılan kadınlar, gecenin ruhuna uygun olarak giyinirler. Gelinin yakın kız arkadaşları nedime elbiseleri giyebilirler. Gelinin annesi ve kayınvalidenin de gelin kadar şık olması beklenir. Geline kına yakacak kişi ailenin yakından akrabası ise ondan da gecenin bütünlüğüne uyması ve abiye giymesi istenir.

Osmanlı'da kına gecesi geleneği

Eskiden düğün eğlenceleri, pazartesi günü çeyizin damat evine gönderilmesiyle başlardı. Çeyiz alayının önünde ise kumaşlar, meyve ve ağaçlarla hazırlanmış çeşitli süsler bulunurdu. Salı günü gelin hamamı yapılır; ardından çarşamba gecesi kız evinde bir kına gecesi düzenlenirdi. Kına gecesinde gelin, genç kızlar ve yengeler bindallı ismi verilen kadife elbiselerden giyerlerdi ve gelinin yüzüne pullu ve kırmızı bir duvak örtülürdü. Kına tepsisi, üzerine dikilen iki mum ile birlikte damadın akrabaları tarafından kız evine getirilirdi. Misafirler geldikten sonra kayınvalide, getirdiği ipek kumaşı kendi önüne serdirirdi. Gelin ve arkadaşları, ellerine birer yanan mum alır ve dolaşarak davetlileri ziyaret ederdi. Gelin, kayınvalidenin serdiği ipek yolluk üzerinden geçerek elini öpmeye gelirdi. Misafirlere kuru yemiş, çörek, badem şekeri gibi ikramlarda bulunulurdu. Ardından kına gecesine özgü türküler söylenir ve gelin ağlatılmaya çalışılırdı. Gelinin ağlamasının bereket getireceğine inanıldığı için ağlamayan gelinler ayıplanırdı. Gelinin türkülerle ağlatılmasının üzerine gelin bir yastığa oturtulur ve kayınvalidesi avucunun ortasına kına yakarak bir altın yerleştirirdi. Gelinin bu altını uğur ve bereket getirmesi için saklaması gerekirdi. Evlenmek isteyen diğer genç kızlar da kısmetleri açılsın diye kendi ellerine kına yakarlardı.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...