İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Sınırlı kaynakların kullanımında adalet var mı?

YAYINLAMA:

Sevgili Okurlar, bu günlerde Ulusal Basında da sık sık konu edilen küresel ısınma ve küresel ısınmanın sebep olduğu doğal afetlerdeki artışlar konusuna kafayı takmış, bu konuda tüm yayınları okuyup bilgisayarımdan tararken davet aldığım ve heyecanla katıldığım iklim uzmanı Prof. Wolfgang Sachs’ın konferansından tuttuğum notları sizinle paylaşıyorum. Milletlerarası tüketici sınıfı ya da küresel tüketiciler Dünyada Kuzey-Güney, Doğu-Batı diye ayrım yapmak artık geçerli değil.

Artık “küresel tüketiciler ve küresel pazar dışında kalan çoğunluk” diye ayırmak daha doğru olacak. Bu ayrımı gelişmekte olan ülkeler için de kullanabiliriz. Brezilya nüfusunun yüzde 25’i, Hindistan nüfusunun yüzde 14’ü, bizim yüzde 8’imiz küresel tüketici sınıfına dahil. Yani araba kullanıyor, uluslar arası tekstil firmalarından marka giysiler giyiyor, pahalı tatiller yapıyor. Bu sınıf giderek daha çok enerji kullanıyor, daha çok et tüketiyor. Daha çok et tüketimi, bağlı olarak toprak kullanımını ve su tüketimini arttırıyor. Bu dağılım ve kaynak kullanımı adaletsiz. Realistlere adalet Tüm doğa severler, çevreciler, okumayı sevenler ekolojik ayak izleri kavramını duymuşlardır,
bilirler. Bu, bu gezegenin devamlılığının bir tür ölçümüdür. Yani, bu tarz yaşantının gezegene neye mal olduğunun hesaplanması, gezegenin kaynaklarının kullanılabilirlik ölçüsü ve insanın kullanımı, tüketiminin daha ne kadar sürebileceğinin hesaplanmasıdır. Sürdürülebilir ne demek?

Basit bir örnekle şöyle izah edeyim; Marmara’nın balık rekoltesi yılda 100 ton olsun, balıkçılar 150 ton avlarlarsa Marmara balıksız kalmaya mahkum olur. Sürdürülebilirliği kalmaz. Son 30 yıldır, gezegenin kaynaklarının sürdürülebileceği oranının çok üstünde tüketim/üretim var. Ve sürdürülebilirlik limitini çoktan aşmışız. Bu çağın tanımında kullanılan “Bilgi Çağı” değil “aşırılık çağı” olmalı. Ya da, “adaletsizlik çağı”.

Dünya nüfusunun yüzde 20’si, dünya kaynaklarının yüzde 75’ini kullanıyor. Kaynak kullanımı ekonomik güçle ilişkilidir. Bu yüzden refah dağılımı eşitsizdir. Dünyada kuzey ülkeleri maksimum verim noktasını aştı düşüşe geçiyor. Onlar konfor ve özgürlüğü yarattılar, ancak adaletliliği sağlayamadılar. Diğer yandan gelişmekte olan ülkeler de artan sorun haline geliyor. Örneğin Çin her yıl yüzde 10 civarı ekonomik büyüme hızına karşılık yüzde 8-14 arası doğaya maliyet çıkaran kaynak tüketiyor. İkilemimiz şu: “Evet, diğer ülkelerde zenginleşmeli.” Evet, gelişmekte olan ülkeler refah bizimde hakkımız diyorlar. Ama kısa dönemde gelişmenin maliyeti doğaya çıkmamalı. Bu günkü zengin ülkelerin yaptığı gibi “hırsız ekonomi” olmamalı. Hep dediğimiz gibi Irak dünyanın bir numaralı patates üreticisi olsaydı Amerika bugün Irakta olur muydu? Sağlıklı kalmanız dileklerimle.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...