İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

İNSAFINIZ KURUSUN

YAYINLAMA:

Hadi izlemesi bedava olan yayın organlarında araya reklam sıkıştırılmasını eleştirsem de bir derece anlarım. Onun bile bir “İnsafı” olmalı.

Ama sinemacıların yaptığı resmen “Hırsızlık.” Açıkça bizim zamanımızı çalıyorlar.

Film izlemeye gitmişsiniz. Belirtilen saatte koltuklarınıza oturmuşsunuz. Başlıyor bir biri ardına reklamlar. Bitmek bilmiyor. 5 dakika, 10 dakika , 30 dakika, 40 dakika.

Ayıptır, günahtır. En azından ticari ahlaka sığmaz.

Zaten adam başı 25 lira almışsınız. 4 Kişilik bir aile yol hariç 100 lira bayılmış.

Bir de karanlık bir salonda kıstırdığınız “Müşterinizi” niye döver gibi davranıyorsunuz.

Sektör, “Zincir” adı verilen her biri 500-600 sinema salonuna sahip şirketlerce parsellenmiş durumda. Onlar da herşeyi paraya çevirmenin derdinde.

Herkesin hakkını yiyorlar. Bizim yiyorlar çünkü zamanımızdan çalıyorlar. Paramızı alıyorlar, üstelik bize zorla reklam izletip bir de üzerimizden para kazanıyorlar.

Ya film yapımcılarının, sanatçıların hakkı ne olacak? Normalde gösterimini yaptıkları filme de bu reklamlardan pay vermeleri gerekmez mi? Onların ürününü yayınla. Bunun için dünyanın parasını al. Sonra önlerine yarım saat reklam daya.

Sonra bir film çekmek için anası ağlamış sektöre dön de ki, “Sinemalarda yer bulamıyoruz. Filmi kısa çekin. Zaman yetmiyor.”

Ulan, Reklam kuşaklarını kaldırsan, günde her bir salonda üç film daha gösterirsin.

Sizin paraya çevirmediğiniz şey var mı?

Ben şahsen, sinemaya gittiğim de hadi bir iki reklama ses çıkarmıyorum. Ama bir süre sonra bağırmaya başlıyorum. Bazen çevremdekiler de katılıyor bu koroya. Unutmayın biz, “Makinist sesss” diye bağırmaya alışık bir kuşağız.

Reklam verenleri ve reklam dağıtım şirketlerini de uyarıyorum. Zannediyorsunuz ki hedef kitleye tam ulaşıyorsunuz. Aslında paranızı sokağa atıyorsunuz. Verdiğiniz reklamlar sanılanın aksine tepki çekiyor. Geri dönüş araştırmalarını mutlaka yapıyorsunuzdur. Şu anketörleri bir sinema çıkışına yönlendirin bakalım. Neler duyacaklar?

Haa, bir de sinema büfelerinin durumu var. O ne fiyatlar öyle. Herşey dünyanın pahası. tutturabildiğine geçiriyorlar.

Hadi bu konu başka bir zamana kalsın.

İnternet siteleri bindiği dalı kesiyor

İnterneti size anlatmama gerek yok. Önemini, kullanımını falan.

Benin derdim reklamcılarla ve ona alet olan internet siteleri ile.

“Bütün dünya artık internete geçiyor, haberler artık anında alınacak” falan derken reklamcılar köşeye kıstırdıkları okuyucuların üzerine çullanıveriyor.

Bir haber mi okuyacaksınız. Birden bire tam sayfa bir reklam açılıveriyor. Kapat kapatabilirsen. Ben kendimden fark ettim ki, böyle bir durumda kapatıp siteden çıkıyorum.

Ya hu, zaten kenarlara, yanlara reklam alıp duruyorsunuz. Tabii ki alacaksınız. Para kazanmanız lazım. Ama tam sayfa, görüntüyü kapamak hangi akla hizmet.

Bu doğru mu?

Bunu bir kenara koyun.

Bir de bangır bangır bağırarak açılan reklam spotları var.

Sakin sakin yazınızı okurken birden ortalığı bir ses kaplıyor. “Ne oluyor?” diye yerinizden zıplıyorsunuz. Sayfada birşey yok. Sonra ara ki bulasın. Bilmem ne kadar aşağılarda bir görüntü harekete geçmiş. Zaten görüntü de durdurulamıyor. Şanslıysanız ses kapama seçeneği var.

Yapmayın internetçi arkadaşlar, etmeyin lütfen. Durumunuzu biliyorum. Ama bunun bir orta yolu yok mu?

Ne olur bizden kedi alın

Malum aylardayız. Mevcut dişi kedilerin neredeyse hepsi hamile. Karınlarını taşıyamıyor. Bu yüzden kafaları ufalmış gibi duruyor. Hamile olmayanların ise memeleri sarkıyor. Belli ki yeni doğurmuşlar. Bu da sokaktaki kedi sayısının geometrik olarak artacağını gösteriyor.

Bu durum Neden mi aklıma geldi? Hiç aklımda yoktu. Taa ki BBC’de okuyana kadar. BBC’nin haberine göre,

"Fare istilası" yaşanan Roma'da, fare krizi belediye başkanlığı seçimleri için yapılan kampanyada da gündeme geldi.

“Haydi İtalya” partisinden senatör olan ve Roma'da Belediye Başkanlığına adaylığını koyan Antonio Razzi, seçilirse şehri farelerden kurtarma sözü verdi.

İtalya'nın başkentinde son aylarda mahkeme, okul ve müzeler de dahil olmak üzere birçok kurumun fareler yüzünden kapandığı haberlerine sıkça rastlanıyor. Hatta hesaplamalara göre kentte bir Romalı insan başına 2 Romalı fare düşüyormuş.

Razzi, " Roma'ya Asya'dan 500 bin kedi getirilmesi için irtibata geçtim. Bu kediler şehrin kritik noktalarına dağıtılacak, böylece çevreye saygılı bir fareden arındırma planı uygulanacak" dedi.

Böylece Asyalı insanlar İtalya’ya gitmek için yollarda ölürken, Asyalı kedilere “Güvenli geçiş” sağlanmış olacak.

Biz de maalesef kedilerimize bakamıyoruz. Trafikte araçlarla eziyoruz, aç bırakıyoruz.

Önerim İtalya’ya gidecek kedilerin bizden alınması. Hatta diyorum, şu AB ile imzaladığımız Mülteci anlaşmasına bir “Kedi” maddesi eklense, onlar farelerden kurtulsa biz de bakamadığımız kedilerden.

“Kazan - kazan” yani.

Herkes sivil polis

İstanbul’da kaç sivil polis aracı var?

Her halde 200 - 300 bin falan.

“Abarttın” diyeceksiniz.

Hayır hiç de abartmadım. İstanbul’da birazcık araba kullananlar iyi bilir. Sıkışık trafikte neredeyse 10 araçtan biri sivil polis olmalı. Çünkü hemen mavili-kırmızılı çakarlarını yakıp emniyet şeridine dalıyorlar.

Sağdan sağdan hiç beklemeden gidiyorlar. Kimse de onlara dokunmuyor.

Sivil Polis olmalılar. Yoksa Türkiye’de kimse böyle birşey yapmaz. Di mi?

Yoksa ben saf mıyım? -))

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...