İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

BİR ''KRASİ'' Kİ...

YAYINLAMA:

Demokrasinin tersi nedir? Aristokrasi mi? Öyle bir şey kalmadı ki dünyada. Günümüzde halk egemenliğine en ters düşen etkin güç bürokrasidir. Çünkü “devletin koltuklarında” oturan yüksek memurlar seçkinlerin müttefiki ve destekçisidir. Siz hiç resmî dairede sıraya girmiş büyük iş adamı gördünüz mü? Onların daire amirlerinin odasında kahve içerek işlerini yürüten görevlileri vardır. Hele Özal’ın “Benim memurum işini bilir” kuralına uyulmuşsa, kodamanın işleri yürütülmez, koşturulur. Bunun yaygınlaşıp rutine dönüştüğü durumlarda kleptokrasi oluşur. (Yunancadan: kleptes hırsız, kratos iktidar demek.) Deniz Albay Ahmet Salahor yakın dostumdu. Emekli olup iş alanına girdi. ENKA’da çalıştığı yıllarda bir gün sohbet ederken bürokrasiden söz açılınca “Gel,” dedi; “birini tanımanı istiyorum.” Bir maliye dairesinin başındaki yöneticiyi ziyarete gittik. Adam çok rahattı; her şeyi gülümseyerek konuşuyordu açık açık. Bir ara “Zaman bize çalışır” gibi bir laf geçince anlamını sordum. Hiç çekinmeden açıkladı adeta iftiharla.

Bir büyük mükellef vergisini ödemeyi mi savsakladı? Üstüne gidilmez, gecikme cezaları ve faizlerin vahim boyutlara ulaşması beklenir, ondan sonra kendisine “anlaşma” önerilirmiş. Ya da bir müteahhit iş bitirip yüklü ödemeye hak kazandığında, şu fısıldanırmış kulağına : “Sana ödemeyi geciktirmek için bir sürü pürüz bulabiliriz dosyanda. Parayı alman bir yıl gecikse gelir kaybının ne olacağını düşün.Onun küçük bir kısmıyla gönlümüzü hoş et de hakkını hemen ödeyelim.”

Ankara’ya trenle gidip geldiğim yıllarda yemek vagonunun dolu olduğu bir sabah kahvaltıdayken iki adam masama oturdular. Biri beni tanıyordu; ama gazeteciye duyurmaktan hiç çekinmeden fütursuzca konuşuyorlardı onlar da. Sözlerinden “Emniyet” kesiminde görevli oldukları anlaşılıyordu.

En hararetle konuştukları konu bir “tayin” sorunuydu. Eminönü ve Sirkeci bölgesi çok iyiymiş; inşallah olurmuş…

O bölgeyi niçin iyi saydıklarını sordum saf saf.

“Bereketli yerlerdir” dedi biri.

“Nasıl bereketli yani?”

İkisinin birden attığı kahkahayı unutamam.

Eskiden beri tartışılan Anayasa değişiklikleri arasında yurt dışına çıkış engellerinin hafifletilmesi de var. Sayın Bahçeli eskiden beri karşı çıkar buna. Gerekçesi: “Suçlular kaçar.” Konu beni kişisel açıdan ilgilendiriyor. Ankara’da bir Millî Kültür Şurası’nda Aziz Nesin kürsüde konuşurken bürokrasiden çektiklerini anlatıyordu. Arada şöyle dedi: “Şimdi de beni buradaki otelimde bulup bildirdiler. Refik Erduran’la ikimiz aranıyormuşuz.” Sağa sola telefon edip bilgi edinmek istemiş ama bir şey öğrenememiş. “Sen araştırıver” dedi toplantıdan sonra. Denedim; ben de sonuç alamadım. Aradan aylar geçti. Kapımın altından atılmış bir kâğıtta “çok acele” karakola başvurma talimatını görüp emre uydum. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na, oradan Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildim. Konunun Birinci Şube Müdürlüğü’nün bir yazısından kaynaklandığı anlaşıldıysa da, ilgili evrak dolaplarda bulunamadı. Elimdeki kâğıtlardan birinin arkasına “Numarası bilinmediğinden kendisine bilgi verilememiştir” yazıldı. O gün bugün ne zaman pasaport kontrolünden geçecek olsam “Bir pürüz çıkacak mı?” diye gerilirim. Bürokrasi imalatı bir engelle karşılaşırsam sayın Bahçeli’yi arayıp piston isteyeceğim.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...