İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

AYASOFYA

YAYINLAMA:

Galata köprüsü üzerinden Eminönü’ne, Topkapı'ya, Kız Kulesine, gelip giden vapurlara, durmaksızın uçan martılara, şehrin kalabalığına dalıp gitmiştim. Ne kadar vakit geçmişti rüyanın üzerinden bunu bilmesem de ilk kez Kadıköy vapuruyla Kadıköy’e Mehmet Sandıkçı dostumla geçmiş, oradan da Eminönü’ne ve Cağaloğlu’na yürümek üzere Galata köprüsünün üzerinde rüyamı hatırlamıştım. O günden bugüne İstanbul’a karşı duygularımda bir azalma olmadı. Bilakis daha da derinleşerek payitahtın, camilerin, manevi şahsiyetlerin, ilmin, irfanın, sanat ve edebiyatın, elbette şiirin ve musikinin, kitapların, dergilerin, yazarların ve dergâhların şehri İstanbul yüreğimde taht kurmuştur.

Aziz İstanbul”u Yahya Kemal’den okumuştuk.

“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” diyerek yüreklerimize dokunuyordu.

Sonra Necip Fazıl Kısakürek “Canım İstanbul” diyerek bizleri karşıladı:

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey;
hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği
altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım...
İstanbul, İstanbul...

Biz böyle bir şehrin sokaklarında, tarihin kalbinin attığı camilerinde, külliyelerinde, medreselerinde, şadırvanlarında, kabristanlarında, köşklerinde, saraylarında, yanından geçerken dokunduğumuz yapılarında, Eyüp Sultan semalarında dönen sığırcıklarında, güvercinlerinde, takipten asla vazgeçmeyen kargalarında, kumrularında aşkı gördük. Sevdayı yaşadık. Günde beş vakit ezanların kalbimizi titreten kelimeleriyle Ayasofya’ya yıllarca hüzünle baktık. Boynu bükük, kalbi kırık bir emanetin sahipsizliğine yanıp kavrulduk. Böylesi bir şehrin hiçbir camii kapalı tutulamaz. Hiçbir camii müze yapılamaz. Hiçbir camiine kilit vurulamaz ve hiçbir caminin hiçbir yerine, parayla kim olursa olsun girilip çıkarılamaz. Bu bizlere Peygamber (as)’ın yaptığı ilk mescid Mescid-i Kuba’dan, Mescid-i Mebevi’den, Mescid-i Haram’dan, Kudüs’ten, Buhara’dan, Semerkant’tan, Konya’dan, Diyarbakır’dan, Şanlıurfa’dan, Bursa’dan, Edirne’den, Halep'ten, Şam’dan, Türkistan’dan emanet olarak gelmiş ve imanlarımıza bırakılmıştır.

Ayasofya, zincirlere vurularak 86 yıl ibadetten uzak sürgünlere düşürülmüştür. İçte ve dışta ne kadar müfsid, müflis, müşrik, münafık müptezeller varsa birlik olup Ayasofya’yı zincirlemişlerdir. Müminler mitinglerle “Zincirler Kırılsın Ayasofya Açılsın” diyerek inim inim yeri göğü inletmişlerdir. Hemen hemen her mümin şair, kalem erbabı şiirleriyle duaya yönelmişlerdir. Gözyaşları içinde yıllarca hasretini çekmişlerdir. Binlerce şükür, binler hamt ederek sevinç gözyaşları içerisinde yine bir Cuma namazına denk getirilmek suretiyle Sultan Fatihin fetih armağanı olarak bıraktığı bu öksüz, garip Ayasofya’yı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve heyetinin açmasıyla sevinç gözyaşları dökülmüştür. Bu tarihe tanıklık etmiş milyonlarca dünya Müslümanlarının sevinçli dualarıyla, beş vakit kılınan namazlarla, yurt içinden ve dışından bir vakit namaz eda edebilmek için kervanlar yollara düşmüştür. Müminler biliyorlar ki Ayasofya'nın tekrar Camiye dönüştürülmesi ile sıra Kudüs'e, Mescidi Aksa’ya gelmiştir-gelecektir biiznillah.

Ayasofya’nın ibadete açılmasının sevinciyle milyonlar akın etmiş, hayranlıklarıyla açanlara dualar gönderilmiştir. Bu vefalı çabanın, Ayasofya'nın Cami olarak açılışının Fatih’in emanetine sahip çıkılması anlamını taşıdığını her gelen müminin sevincinde gördük. Gelmeyenlerin nasipsiz olduklarını da anladık ve bildik. İmdi, ilk açıldığından bugüne yeni oyunlarla yeni bahanelerle şurası şöyle, burası böyle denilmek suretiyle tadilatlara, tamiratlara ya da müzeye dönüştürülerek girenlerden elli akçe, girmeyenlerden yüz akçe alma kararının siyonistlerin, kapitalistlerin, münafıkların oyununa gelmek anlamına geldiğini hatırlatıyor ve uyarıyoruz. Hiç kimse, şu ya da bu nedenle, müzeye dönüştürülen yer, neresi olursa olsun, asla ve asla buna fırsat vermenin fitneye sebep olacağını, şeytanın kurduğu tuzaklara yeniden düşüleceğini görmekteyiz. Kim yapmışsa biz an evvel bu tavırlardan vazgeçerek, rahmetin kesilmemesine, duaların eksilmemesine özen gösterilmeli ve tövbe etmelidir. Elbette devletimiz güçlüdür. Oyuna ve oyunlara gelmez. Oyuncuların oyunlarını elbette bozar. Lakin açılan gedik bir kez açılınca korkarız ki gerisi çorap söküğü gibi gelir. Mesele ciddidir. Sivil Anayasanın çalışmalarının yapılacağı bu dönemlerde milletimizin ortak dertlerinin, sıkıntılarının, milli kültür ve ahlak anlayışlarının temeli olan vahyin bize emrettiği başörtüye dokunulamaz, camiler hiçbir şekilde müze yapılamaz, Kuran ve Kuran merkezli dersler asla okutulmaktan geri bırakılmaz denilmelidir. Bunu sağlamak imanın, vatanseverliğin, bayrak aşkının bir gereği olarak değiştirilmemek üzere maddeleştirilmesi elzemdir. Emanet ehline tevdi edilmelidir. Vesselam.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...