İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Sonbaharın öğretisi: Geçmişten arınıp yeniden doğmak

YAYINLAMA:

Çok sevdiğim antikçağ filozofu Herakleitos’un ünlü sözü “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” bu süreci mükemmel bir şekilde özetler. Her şey değişir ve sürekli bir akış içindedir; tıpkı doğanın mevsim döngüleri gibi. Her sonbaharda dökülen yapraklar, kışın gelişiyle yenilenmeye hazırlık sağlar; bu döngüyü insan hayatında da yaşamak, kendimize dair dönüşümleri kabul etmek ve içsel bir sonbaharı kucaklamak demektir.

Bu bakış açısı, Budist düşüncede de geçerlidir. Budizm, varlıkların geçici olduğuna ve “bırakmanın” manevi bir özgürlüğe yol açtığına inanır. Sıkı sıkıya tutunduğumuz şeylerin aslında zihinsel ve duygusal yükler olduğunu fark ettiğimizde, kendimizi bu yüklerden özgürleştirerek içsel bir huzura kavuşuruz. Tıpkı doğanın döngüsünde eski yaprakların dökülüp yenilerine yer açması gibi, biz de hayatımızda bir sonbahar yaşayıp eskimiş, işlevsiz kalmış düşünce kalıplarını bırakabiliriz.

Fransız düşünür Jean-Paul Sartre, özgürlüğü bireyin kendini yeniden yaratma süreci olarak tanımlar. Ona göre, insan, kendine zorunluluklar yaratmak yerine özgürlüğün yükümlülüğünü kabul ederek, her an kendini yeniden tanımlama ve geçmişten bağımsız bir varlık olma imkanına sahiptir. İçsel sonbahar da buna benzer bir anlam taşır: Sıkı sıkıya bağlı olduğumuz alışkanlıklardan ve kalıplardan vazgeçmek, bizi kendi özgürlüğümüze bir adım daha yaklaştırır. Sartre’ın sözleriyle ifade edecek olursak, bırakmayı kabul ettiğimizde, varoluşumuzu yeniden inşa edeceğizdir.

Bu felsefi yaklaşımın bir başka yankısı, Stoacı düşüncede de karşımıza çıkmakta. Epiktetos, kontrolümüz dışında olanlara direnmek yerine onları kabul etmenin ruhsal bir huzur getireceğini söyler. Stoacılara göre, hayatımızda değiştirilemeyecek durumları kabul etmek, bizim üzerimizdeki yükleri hafifletir. Bu bakış açısıyla, hayatın döngülerine teslim olarak, biz de tıpkı sonbaharın yaprak döküşü gibi, kendi yolculuğumuzda hafiflemeyi öğreniriz. Epiktetos’un dediği gibi, “Şikayet etmek yerine, kendimizi doğanın akışına bırakmak gerekir.”.

Nietzsche’nin “Amor Fati” yani “kader sevgisi” öğretisi de, bu döngüsel değişim ve yenilenme sürecini kabul etmeyi ifade eder. Hayatın getirdiği her koşulu olduğu gibi benimsemek, “kendi kaderini sevmek” demektir. Nietzsche’ye göre, kendi içsel sonbaharımızı yaşarken, geçmişi olduğu gibi kabul etmek ve bu kabulden bir güç devşirmek mümkündür. Bu felsefi bakış, eskiyi bırakma sürecinde kendimizi daha güçlü hissetmemizi sağlar.

İçsel sonbahar, aslında doğaya ve hayata dair bir çeşit “Ebedi Dönüş” anlayışını da barındırır. Yaşam döngüleri, eskiyi bırakıp yeniyi kucaklamamız gerektiğini anlatır. Tıpkı ağaçların yaprak dökümü gibi, biz de geçmişin yüklerinden arınarak, ruhsal bir bahara hazırlanırız. Bu kabul süreci, bize yeni başlangıçların kapısını açar ve daha bilge, özgür bir yaşamı kucaklamamıza olanak tanır.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...