İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Yine aylardan kasım uğuruyla geldi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Hatıraların tümü acı verir. 

Kimileri yaşandığı için,

Bazıları bir daha asla yaşanamayacağı için...

Hayat ise resim yapmak gibidir. Renkler kişinin tercihidir. Siyahlı beyazlıda yaşayabilirsin. Rengârenk te. Giyim tarzı gibi birileri siyah, kimileri renkli sever. 

Adam kendinle konuşuyordu.

Kişinin kendinle konuşması delilik göstergesi değildir. Bir nevi ‘içsel danışmanlık’tır. Bir konuda kararsız kaldığımızda, olayları farklı açılardan değerlendirmek için kendi içimizde tartışırız. Bu süreç, dışarıya yansımayan ama derinlemesine yaşanan bir içsel çözümlemedir. 

Kendi ile konuşan insan, genellikle sorunlarını çözme ve hayata karşı daha dirençli olma gücü kazanır. Çünkü kendini anlamak, başkaları tarafından anlaşılmayı beklemekten daha kolaydır. 

İnsanı sadece en iyi kendi dinler. Başkası dinliyormuş gibi yapar. 

Emily Bronte, Uğultulu Tepeler kitabında şöyle yazmış. “Akıllı bir insan için en iyi arkadaş yine kendisidir.” 

Adam, Bronte hak vererek gülümsedi. “Kendimle konuştuğum kadar, kimseyle konuşmuyorum ”

Devam etti.

Kime fazla tahammül edersen onu arsızlaştırırsın. Kendini en fazla şımartırsın. Arsızlık, edepsizleştirir. Şımarmanın yâda şımartılmanın ise kötü yanı yoktur. 

Doğal olarak ta; 

İnsan sevdikleriyle güzelleşir.

Değer gördükleriyle kıymetlenir.

Huzur bulduklarıyla dinlenir.

Geriye ne kalıyorsa da teferruattır. 

 

Zaman karanlık, insanların zevkleri anlık. Ne beyazımız kaldı. Ne de mavimiz. Bir yanımız çamur, bir yanımız mayası bozuk hamur. Yağmur yağsa temizlenmez, güneş yağsa balçık kurumaz. Çünkü balçıktan temiz maya çıkmaz.

Bazı anlar vardır, kelimelere sığmaz. Düşünceleri bile ağır gelir insana; susmak istersin, ama kalbinin gürültüsünden kaçamazsın. Bir mevsim gibidir hayat, bazen bahar gibi coşar, bazen kış gibi sessiz ve solgun olur.

Ama insan, içinde taşıdığı umutla her zorluğun üstesinden gelir. Çünkü bilir ki her fırtına biter, her karanlık gece yerini güneşe bırakır.

Aylardan Kasım’dı. Adam, on sekiz yaşlarında iken vuslatını belirlemişti. Doğduğu topraklar burnunda tüterdi. Özlemiyle yanıp tutuşurdu. Kafasına koymuştu fırsatını bulduğu an gidecekti. İstanbul’da doğmuştu, İstanbul’da yaşamak, çalışmak istiyordu. 

Vuslat’ına mesleğiyle ilgili gelen teklifle kavuştuğunda Karadeniz’in puslu, yağmurlu soğuk Kasım günlerinde yazı yaşamıştı. 

Vuslatına kavuştuktan sonra çok çalışmıştı. Evlenmiş çocuğu olmuş boşanmış. Zorluklar içinde mücadele etmişti. Vazgeçmemiş doğduğu sevdiği kent İstanbul’da tek başına çıktığı yolda tüm zorlukları aşarken kendinle birlikte yanında olan arkadaşlarını da mutlu ediyordu. 

Yokluk içinde varlıklı yaşarken kimseye belli etmediği gibi varlık içinde yokluğu yaşarken de çevresindekiler hiçbir zaman bilemedi. Onu hep güçlü, zengin bildiler. 

Yıllar sonra henüz ülkesinin tanımadığı basamakları emin adımlarla çıkarak yükselen belki de geleceğin Cumhurbaşkanı olacak arkadaşı, kardeşi, dostu tarafından yine bir kasım ayında çalışmasının da ödülünü almıştı.

Kol kırılıp yen içinde kalırken, kalabalık içinde yalnızdı. Bu sebeple kendinle çok konuşurdu. Eksik olan ise seveceği, sevileceği karşı cinsten insandı.

Bu da karşısına çıkmıştı. Vücudunun belden yukarısı cezbetmiş, önünü, arkasını düşünmeye fırsat bulamadan âşık oldu. 

Doğduğu sevdiği kentte idi. Neler yaşadığını kimseler bilmiyordu. Ta ki âşık olduğu kadın sırlarını adamı çekemeyenlere ifşa edene kadar. Pes etmedi. Prensiplerinden, ahlakından ödün vermeden, kibre kapılmadan kabuğuna çekilerek yoluna devam etti. 

Yine aylardan Kasım’dı hiç beklemediği an da birçok insanın can attığı, araya birilerini koyduğu makam için teklif adama geldi. Söylenenler gururunu okşadı, onurlandı. Adam sadece, “Allah utandırmasın, hayırlısı olsun” dedi. 

Onurlanmış, mutlu olmuştu. İlk tebrik, sırdaşı, sohbet arkadaşı kendinden geldi. 

Sabrın sonu selamettir sözü boşuna değildi. Güzel şeyler olmaya başlamıştı. Zorunlu olarak taşındığını kiralık evinde mutlu değildi. Değiştirme zamanı geldiğinden, etrafındaki gereksiz insanların fazlalığı gibi evindeki gereksiz eşyalardan da kurtulmalı idi. O günün akşamı toparlanırken ‘o’na ait ne varsa atarken karalama kâğıtlarına rast geldi. 

“Ben sandım ki;

Eksik yanımı tamamlamaya gelmişsin.

Bilmiyordum,

Kalanımı da alıp götüreceğini” o’na yazmıştı, yırttı. 

 

Canı yanmadı. 

Hissediyordu, ‘her şey çook daha güzel olacak’ diye kendine fısıldadı. Gülümsedi. 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...