İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Gerçek Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

SOĞUK SAVAŞTAN KALMA BİR DİNOZOR OLARAK BEN

Ben 1974 yılında doğdum. Tam Kıbrıs Barış Harekâtı zamanı… Çocukluğum ve gençliğim (16 yaşına kadar) Soğuk Savaş içinde geçti. 1990 yılında Berlin Duvarı yıkılıp, SSCB ilk önce Batı kapitalizmine teslim olup sonra dağılınca, dünyada gazetecilerin, bilim insanlarının ve siyasetçilerin diline pelesenk olan yeni bir kavram zuhur etti: Yeni Dünya Düzeni… Artık komünizm bitmişti. ABD Soğuk Savaşı kazanmış, komünistleri alt etmiş ve bütün dünyaya serbest piyasa ekonomisi hâkim olacaktı. Emek mücadelesi denen bölücü saçmalığa artık dünyada yer yoktu. 

Medeniyet Batı Medeniyetiydi… Çağdaş toplum ise serbest piyasa ekonomisi ve liberal demokrasiye dayanırdı. Milli devletler, millet, milliyetçilik kavramları bölücü ve gerici kavramlardı. Dünya vatandaşı olan ve küresel sisteme entegre olan yaşayacak ve kazanacak, olmayan kaybedecekti. ABD’nin merkezinde olması arzu edilen ve hedeflenen bu küresel sisteme de Yeni Dünya Düzeni adı veriyorlardı. Tabii ki gerçekler acıdır ve acıtır. Üç yazıdır üzerinde durup anlattığım Modelski’nin Uzun Döngüler Modelini bilenler için aslında bu süreç ABD’nin mutlak hakimiyetini tesis ettiği bir süreç olmaktan ziyade Beşinci Uzun Döngünün üçüncü aşamasının sonuydu. Her Uzun Döngü’nün üçüncü aşamasında hegemonun karşısına yeni ve rakip güçler çıkar, bunlar yeni milliyetçi politikalar öne sürmeye başlar, hegemonun otoritesine meydan okurlar ve hegemonik güç sarsılır. Soğuk Savaş Dönemi Beşinci Uzun Döngünün üçüncü aşamasıydı ve 1965 - 1990 yılları arasında gerçekleşmişti. Soğuk Savaş sırasında ABD’nin hegemonyasına SSCB’nin meydan okuduğu, ABD’nin hegemonyasını sarstığı ama sonunda ABD’nin galip çıktığını biliyorduk.

 Ancak bu galibiyet yeni bir ABD hegemonyası olamazdı aksine ABD hegemonyasının sonu anlamına gelecek dördüncü aşamaya girmekteydik. Her Uzun Döngünün dördüncü aşamasında hegemonun küresel sorunları çözme kapasitesi azalır ve kendi yerine geçmek için savaşan rakiplerin oluşturduğu çok kutuplu bir düzene teslim olur. 1990’dan bu yana da olan budur. 1914 yılında başlayan Beşinci Uzun Döngünün sonunda ABD artık bir küresel hegemon olarak saygı duyulmayan, her geçen gün diğer toplumların güvenini kaybeden, iktisadi ve askeri gücü bütün dünyada düzeni sağlamaya yeterli olmayan, düzen yerine kaos yaratan bir devlete dönüştü. Her Uzun Döngü’nün dördüncü aşaması mevcut uluslararası sistemin parçalandığı, alternatif lider adaylarının ortaya çıktığı ve yeni düzenin liderini belirleyecek küresel savaşın temellerinin atıldığı bir süreçtir. O yüzden 1990’larda çok erken bir şekilde Baba ve Yavru Bush tarafından dillendirilen “tek kutuplu dünya” ve “küresel imparatorluk” aslında mümkün değildi. Yeni bir düzenin ortaya çıkması için bir Küresel Savaş patlaması gerekir. İşte soru buradadır? Hal-i hazırda küresel savaşa hazırlık aşamasında mıyız, yoksa bizatihi küresel savaşın içinde miyiz? 

KÜRESEL SAVAŞ BAŞLAYACAK MI ÇOKTAN BAŞLADI MI? 

Bu köşede yayınlanan 03 Mart 2025 tarihli “Kasabanın Şerifinin garip halleri: Uzun Döngünün sonunda mıyız?” adlı yazımı şöyle tamamlamıştım: “Çünkü Uzun Döngülerle olayları incelediğimizde her Uzun Döngünün sonunda küresel savaşa giden bir sürecin oluştuğu bu küresel savaşın da yeni uzun döngünün başlangıcı olduğu temel bilgidir. Böyle olunca Trump’ın temsil ettiği yeni izolasyonist politika ile birlikte ortaya çıkan kaos, müttefiklerini ve daha önce kurduğu ilişki ağlarını kaybeden ABD’nin zayıflaması, güven vermemesi, buna karşılık hırslı yeni güçlerin iddialı bir şekilde ortaya çıkma hevesleri bize bu soruyu sorduruyor. Ancak bu savaş Napolyon Harpleri veya Birinci ve İkinci Dünya Harpleri gibi olmayabilir. 

Belki de dünyanın her yanına yayılmış daha yerel muharebelerin olduğu ama kürenin her tarafında eşanlı olarak gerçekleştiği, büyük güçlerin doğrudan kendilerinin değil ama vekillerinin savaştığı bir süreç de olabilir. O zaman küresel savaşın çoktan başladığını söyleyebiliriz ve Beşinci Uzun Döngü’yü, örneğin 2010’da, bitirebiliriz. Yani eğer benim kanaatim doğruysa şu anda Altıncı Uzun Döngünün ilk aşaması olan Küresel Savaş’tayız. Bu savaş 2010 başlarından itibaren bütün dünyada … vekalet savaşları ile yürütülmektedir. … Eğer içinde bulunduğumuz süreç Küresel Savaş değilse, … bu şu anki durumdan daha kanlı ve daha yıkıcı bir küresel savaşın kapımızda olduğu anlamına gelebilir. Bu ise kolaylıkla nükleer savaşa dönebilecek nitelikte bir savaş olabilir. … Biz bundan nasıl etkileniriz? Onu da haftaya Pazartesi anlatalım… “ (https://www.gazetebirlik.com/kose-yazisi/195209/kasabanin-serifinin-garip-halleri-uzun- dongunun-sonunda-miyiz) Biz, bir tarihsel sürecin içinde yaşadığımız için, tam anlamıyla bu süreci bileşenlerine ayırıp tasnif edemeyebiliriz. Ancak iki alternatif durum olduğu anlaşılıyor: Ya bir küresel savaş öncesinde tarafların toplandığı, savaşa hazırlandığı ve yığınak yaptığı süreçteyiz ki bu da 2030 yılına kadar tamamlanacak ve Küresel Savaş patlayacaktır.

 Ya da, 2010 yılından beri içinde yaşadığımız ve iç savaşlar, din ve mezhep ayrılığına veya etnik farklılıklara dayanan çatışmalar, halk ayaklanmaları ve terörist eylemlerin kolajından oluşan dönem aslında bir Küresel Savaş’tır. Eğer ilk şık doğruysa önümüzde çok zor bir dönem vardır. Çünkü ellerinde nükleer silahlar bulunan ülkeler birbirine girerse, korkarım ki, konvansiyonel silahlarla başlasa bile önünde sonunda iş nükleer silah kullanımına kadar gidecektir. Bu da herkes için felaket olur. Öte yandan ikinci şık geçerliyse, o zaman küresel savaş bildiğimiz anlamda ve tarzda değil fakat farklı araçlar ve yöntemler kullanılarak şu anda icra edilmektedir. Bir taraftan büyük emperyalist güçler dünya kaynakları ve pazarlar üzerinde hâkimiyet mücadelesine girerken, öte yandan bu mücadelenin geçtiği savaş alanlarında doğrudan kendi güçleriyle değil ama kendilerini temsilen bölge ülkelerinden birinin veya terörist örgütlerden birinin güçleri ile savaşa girmektedir. Böylece emperyalist güçlerin ülkelerinde bir hasar meydana gelmediği gibi, aynı zamanda, askerlerinin kılına zarar gelmemektedir. Ancak savaşın geçtiği ülke perişan olmaktadır. 

Benim kişisel görüşüm ikinci şıkkın gerçeği daha iyi açıkladığıdır. 2010 yılında beri, hatta biraz daha abartırsak 11 Eylül 2001 tarihinden beri dünya farklı tarzda bir küresel savaş içindedir. Bu savaşın silahların konuştuğu kısmı kadar, dijital ortamda siber savaşa uzanan kısmı, para akışlarının yönlerini etkileyecek finansal kısmı ve başta aile bütün milli değerlere saldıran kültürel kısmı da vardır. Sıcak savaş vekil güçler tarafından ifa edilirken diğer kısmı internet başta olmak üzere bilgi – iletişim araçları üzerinden gerçekleştirilmektedir. Ve… görülen köy kılavuz istemez. ABD bu savaşı kazanmaya çok yakındır. Bu ise önümüzdeki süreçte Gerçek Yeni Dünya Düzeni’nin kurulacağını gösterir. 

GERÇEK YENİ DÜNYA DÜZENİ 

Kasabanın Şerifi, yeniden koltuğa oturduğundan beri, bugüne kadar ABD’nin bilindik dış politikasını ters yüz etmekle meşgul. ABD NATO ittifakı çerçevesinde askeri iş birliği, ASEAN, AB, NAFTA ve benzeri entegrasyon bölgeleriyle iktisadi iş birliği ve BM, DB ve IMF gibi Bretton Woods kurumlarıyla kurumsal iş birliğine dayalı bir ittifaklar ağının merkezindeydi. Şu anda Trump Rusya – Ukrayna Savaşı ile İsrail Gazze Savaşını bitirmekle işe başladı. Aynı zamanda ABD’nin en yakın iki iktisadi ortağını Meksika ve Kanada’yı tehdit ederek onlara gümrük koymaya başladı. Bu NAFTA’nın fiilen sonlanması demektir. Küresel kurumlara destek vermekten vaz geçeceğini söylüyor. NATO’yu fiilen ortadan kaldıracak girişimlerde bulunuyor. AB’yle uzun yıllar dayalı iktisadi ve siyasi iş birliğini bir tarafa bırakıyor. Serbest ticaret, küresel iş birliği ve liberal demokrasi yerine korumacılık, milli çıkar ve muhafazakârlık temelinde yeni bir bakış açısını savunuyor. Yani 1945’ten itibaren ABD’nin kendi küresel hegemonyası için kurduğu tüm kurumları ortadan kaldırıyor. Bunun yerine ne kuracak? Bunun için ilk önce küresel savaşı kazanması gerekir. 

Görünen o ki, Rusya yelkenleri suya indirmiş ve ABD’ye teslim olmuştur. Keza Çin’in ABD’yle savaşması ne kadar mümkünse ABD’nin Çin’le savaşması da o kadar mümkündür. Her ikisi de birbirine göbekten bağlı bu iki gücün savaşması bana pek makul gelmemektedir. Kaldı ki, Çin’in bir küresel hegemonya kuracak ne kültürel, ne entelektüel ne de iktisadi gücü bulunmakta, bunlar olsa bile bu yönde bir iradesi olduğu görülmemektedir. Bu yüzden önümüzdeki dönem ABD’nin liderliğinde yeni bir Dünya Düzeni’nin temelleri atılacaktır. Burada biz ne yapacağız? Şunu unutmayalım ki, doğru ve akılcı politikalarla bu yeni süreçten Türkiye ciddi kazanımlar elde edebilir. Her şeyden önce ABD’ye karşı bir tavır almamak aynı zamanda ABD yandaşı gibi de görünmemek gerekir. Çünkü bugün ABD’nin yeni kurguladığı düzende Türkiye’ye (ve Türkiye gibi bölgesel güçlere) ihtiyacı vardır. Artık uluslararası kurumlar vasıtasıyla değil birebir ülkeler arası ilişkiler üzerinden yeni bir yapı kurulacak gibi görülmektedir. 

Türkiye’nin enerji hatlarının tam ortasında olması, Orta Doğu’da gerçek anlamda devlet sayılabilecek tek devlet olması ve güçlü ordusu onu vaz geçilmez yapmaktadır. Bu aşamada kamuoyunda Türkiye’nin olası alternatifleri tartışılmaktadır: AB ile ittifak, ABD – İsrail ile ittifak, Türk ülkeleriyle (ve Rusya’yla) ittifak, İslam ülkeleriyle ittifak. Hangisini seçelim? Bir sonraki yazıda bunu ele alalım.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...