Enformasyon tufanı
Öncelikle, geçtiğimiz günlerde İstanbul başta olmak üzere depremi hisseden tüm dostlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Yüce Allah, her türlü felaketten ülkemizi ve insanlarımızı korusun. Bu süreçte bir kez daha gördük ki, dijital dünyanın etkisiyle bilgiye kolay ulaşabiliyoruz; ancak ulaşılan bilginin doğruluğu çoğu zaman tartışma konusu oluyor. Bu yoğun enformasyon tufanı altında neye güveneceğimizi, neye inanacağımızı, neyin doğru olduğunu hepimiz şaşırmış durumdayız.
Çok fazla bilgi var ama anlamı çok az; içeriği boş ve eksik bilgilerle karşı karşıyayız. Kolay ulaştığımızı sandığımız bilgilerin kıymetini de tüketir olduk. Ayrıca, kriz dönemlerinin ne kadar önemli olduğunu ve bu dönemlerde ulaşılan bilgilerin hayati bir önem taşıdığını bir kez daha gözlemledik. Afet ve kriz sonrasında da insanların üzerinde kirli bilgilerin bıraktığı derin izleri göz ardı etmemek gerekiyor.
Duygusal olarak sarsılan bireylerin, gelen her yanlış bilgiyle daha da yıkıldığını gözlemliyoruz. Başlıkta da ifade ettiğim gibi, enformasyon tufanı altındayız. Bu tufan içinde farklı yönlere savrulup duruyoruz. Günümüzde, dijital çağda bu durumun önemi daha da artmış durumda. Konu sadece bilgi değil; doğru bilgi. Ve o bilginin hangi kaynaktan geldiği. Kolayı değil, doğruyu yakalamalıyız. Bunun için daha fazla araştırmalı, daha fazla sorgulamalıyız.
Dijital evrenin önümüzdeki günlerde ve yıllarda çok daha gelişeceğini düşünerek, bu konuda daha da kaygılandığımı ifade etmem gerekiyor. Bakalım, bu tufanda daha ne kadar savrulacağız… Ancak şuna da dikkat etmeliyiz: Bizim için hangi konular, hangi bilgiler hayati önem taşıyor ve biz bu bilgileri nereden alıyoruz?
Merkezimizden uzaklaşmamak adına, ekranımıza düşen her bilgiye teslim olmamalıyız. Afetler, depremler, felaketler dünyanın bir gerçeği. Bize düşen, bu afetlere hazırlıklı olmak ve her zaman duanın gücüne inanmak. Dijital dünyada da aynı şekilde, bu enformasyon tufanı içinde savrulmamak için dikkatli olmalı, sağlam durmalıyız.