Bitmedi!
Hafta içi “‘Şakir Paşa Ailesi’ final yapıyor” diye bir haber çıktı. Sadece izleyenler değil, sektörün içinden bazı isimler de bu habere inanmış. Haberin, Aslı astarı olmadığını biliyordum. Reytingi görüyorum, dizinin gidişatını izliyorum, yapımcının tarzını da az çok biliyorum. Bu kadar yol almış, izleyicisini bulmuş bir iş, ortada büyük bir olay yoksa final yapmaz.
“Şakir Paşa Ailesi” yayına girdiği günden beri neler atlattı. Davalar, cezalar, yangınlar... Bu kadar badireden sonra hâlâ ayakta kalıp, üstüne reytinglerini arttırarak devam eden kaç dizi var? Hal böyleyken ne kanal bu işi bırakır, ne yapım şirketi bitirir. Karşımızda son zamanlarda izlediğim en özenli dönem dizilerinden biri var. Görsel dili yerli yerinde, hikâyesi sağlam, atmosfer başlı başına işçilik kokuyor. Sanat departmanının emeği ekranın her köşesinde hissediliyor.
Dekorlar, objeler, kostümler... Her şey döneme sadık. Gösteriş yapmadan etkiliyor. Oyuncular da çok yetenekli, on parmağında on marifet… Fransızca, Osmanlıca replik de geliyor, piyano başına da geçiyorlar. Şimdiye kadar gördüğüm en iyi çocuk oyuncular bu dizide, resmen yetişkinlerle yarışıyorlar. Fatih ve Dinçer Aksoy sadece iyi bir dizi çıkarmadı, bizi Şakir Paşa ve ailesiyle de tanıştırdı. “Şakir Paşa Ailesi” bitmedi. Tadı bozulmazsa, bitmemeli de.
Cannes filmleri…
Cannes Film Festivali bu ay başlıyor. Program açıklandı, hangi filmlerin yarışacağı belli oldu. Scarlett Johansson, ilk kez yönetmenlik yapmış. “Eleanor the Great” adlı filmiyle festivale katılıyor. Oyuncu Harris Dickinson da kendi filmi “Urchin” ile orada. Ana yarışmada yarışacak yönetmenlerden Wes Anderson; her sahnesi simetrik, renkli ve görsel işlerinden biri ile yarışmada. Richard Linklater; bu defa Fransızca bir film çekmiş.
Ari Aster; genelde korku çeker, ama bu kez western komedi denemiş. Julia Ducournau; yine izleyeni yerinden hoplatacak bir işle geliyor. Jafar Panahi; İran’da gizli gizli çektiği bir filmle katılıyor. Paul Mescal ve Josh O’Connor’un oynadığı “The History of Sound” da yarışma filmlerinden biri. Veee Türkiye’den Fatih Akın, “Amrum” filmiyle festivale seçildi. Ayrıca Tom Cruise, yeni “Mission: Impossible” filmiyle geliyor. U2 grubunun solisti Bono’nun hayatını anlatan bir belgesel de gösterilecek. Festivalin açılışında Robert De Niro’ya da özel ödül verilecekmiş.
Hoş gelmiş…
HBO’nun kuzeni, Discovery’nin bacanağı, Warner Bros’un eski nişanlısı “Max” nihayet Türkiye’ye geldi. Dizi-film delileri, televizyonda sürekli izleyecek yeni bir şey arayanlar, Max tam da bize göre. “The Last of Us”, “Succession”, “Euphoria”, “And Just Like That”… Yani HBO’nun ne kadar övülen işi varsa, burada. Yetmemiş, Discovery içerikleriyle de evin annesini babasını da tavlamışlar. Belgeselciler, reality şovcular, yemek programı düşkünleri de düşünülmüş. Bu arada Max, yeni bir platform değil. Bildiğimiz BluTV, sessizce Max’e dönüştü. Uygulama değişti, içerikler çoğaldı fakat abonelikler devam etti. Yerli işler duruyor, ama yanına bir de Warner Bros, HBO, CNN, Eurosport falan eklendi. Yani ev ahalisi biraz kalabalıklaştı. Çoğu dizi haftalık geliyor. Evet evet, ilk başta sinir bozucu. Ama sonra alışıyor insan. Eski usul beklemeli izlemeler, bölümler arası “ne olacak şimdi?” geyiği... Bundan sonra köşemde Max’teki programları, dizileri, filmleri de yazacağım. Artık ilgimi ne çekerse oturduğum yerden çekiştireceğim. Malum, benim işim de bu.
