Sırrı Süreyya Önder ve barışa yumruk
Sırrı Süreyya Önder’in vefatı, elbette her insan gibi, kendi sevenleri için bir acı, Türkiye içinse bir sürecin hatırlatıcısıdır. Bu ülkenin yıllar süren çatışmalı geçmişinde, kimileri cesur adımlar atmaya niyetlendi. Barış süreçleri, elbette eksikti, aksaktı, çoğu zaman sabote edildi ama bir şey hiç değişmedi: Bu halk, terörsüz bir Türkiye’yi hak etti.
Bugün geldiğimiz noktada hâlâ terörle mücadele ediyor, hâlâ anneler evlatlarını şehit veriyor, hâlâ sınırlarımızda ve içeride huzur arıyoruz. Bu yüzden terörün her türlüsüne karşı net bir duruş gösteren, samimi ve kapsayıcı her yaklaşımı önemsiyoruz. Önder’in hayattayken zaman zaman gündeme taşıdığı çözüm arayışları da bu bakımdan not edilmeli; zira mesele şahıslar değil, bu ülkenin istikbaliyle ilgilidir.
Tam da böyle bir dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e yapılan saldırı, yalnızca bir siyasetçiye yönelmiş bir şiddet değildir. Bu saldırı, farklı düşünenleri düşmanlaştıran, ayrıştıran, provoke eden bir dilin ucunda biriken nefretin dışavurumudur.
Terörsüz Türkiye hayalinin önündeki en büyük tehdit, yalnızca dağlarda değil, artık sokakta, mecliste, meydanda dolaşan kutuplaşmadır. Buna karşı verilecek en net cevap; ilkesizlik değil, ilkeli duruş; suskunluk değil, onurlu sesleniştir.
Kimsenin fikrine katılmak zorunda değiliz. Ama herkesin fikrini ifade etme hakkını korumak zorundayız. Bugün Özgür Özel’e uzanan yumruk, yarın farklı bir partinin temsilcisine, bir gazeteciye ya da bir yurttaşa da uzanabilir. Buna karşı hep birlikte durmalıyız.
Bu ülke, provokasyondan değil sağduyudan büyür.
Barıştan korkmadan, fikirden ürkmeden, şiddeti dışlayarak yol yürümek zorundayız.
Birbirimizi değil, terörü alt etmek için ortaklaşmak zorundayız.
Çünkü Türkiye, terörsüz yarınlara muhtaç.
Ve bu yarınlar, ancak birlikte mümkün.