Titano Dağı’nın zirvesinde bir özgürlük masalı: San Marino
İtalya’nın Emilia-Romagna bölgesinden kıvrılarak yükselen dar yollar beni dünyanın en küçük ve en eski cumhuriyetlerinden birine, San Marino’ya götürdü. Titano Dağı’nın eteklerine kurulmuş, bulutların arasına gizlenmiş gibi duran bu ülke, tarih, özgürlük ve manzara tutkunları için adeta bir açık hava müzesi.

San Marino’ya ilk adım attığınızda, sınır kapısı yokluğu sizi şaşırtabilir. Avrupa Birliği’ne üye olmayan bu mikrodevlet, İtalya ile sınırlarını serbestçe geçilebilir kılmış. Ancak sınırı geçince hissedilen şey yalnızca fiziksel değil, zamanın kendisiyle bir ayrışma. Orta Çağ’dan kalma kuleleri, Arnavut kaldırımlı sokakları ve taş binalarıyla geçmişin izlerini bugün hala canlı bir şekilde taşıyor.

Kuruluş hikayesi ise başlı başına bir masal. Rivayete göre, MS 301 yılında Dalmaçyalı bir taş ustası olan Marinus, Hristiyan zulmünden kaçarak bu dağlık bölgeye sığınır ve burada özgür bir topluluk kurar. O günden bu yana San Marino, özgürlük ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalarak bağımsızlığını korumayı başarmış. Bu yönüyle, hem Avrupa’nın hem de dünyanın en eski cumhuriyeti olma unvanını gururla taşıyor.
Ülkenin kalbi olan Città di San Marino yani San Marino Şehri, ziyaretçilerini etkileyici üç kulesiyle karşılar: Guaita, Cesta ve Montale. Özellikle Guaita Kulesi’nden izlediğim manzara, ömre bedeldi. Hem Adriyatik kıyılarını hem de İtalyan tepelerini kuşbakışı görmek, insana tarih boyunca bu stratejik noktanın neden bu kadar değerli olduğunu gösteriyor.

Şehrin sokaklarında dolaşırken her köşe başında bir sanat galerisi, minyatür müze ya da butik dükkân karşınıza çıkıyor. Bu dükkânlardan birinde, el yapımı seramik bir kupa satın aldım. Üzerindeki “Libertas” (Özgürlük) yazısı, bu ülkenin ruhunu tek kelimeyle özetliyor. Zaten San Marino’nun arması da bu kelimeye adanmış; bir kadın figürü elinde özgürlük sembolüyle göğe bakıyor.
San Marino’nun vergiden muaf alışveriş cenneti olduğunu da belirtmeden geçmek olmaz. Parfümden saate, çikolatadan peynire kadar birçok ürünü İtalya’dan daha uygun fiyata almak mümkün. Ancak buraya yalnızca alışveriş için gelenleri uyarayım: Asıl haz, hediyelik eşyalar değil; taş duvarların ardına saklanmış özgürlük felsefesi.

San Marino, bize küçük bir coğrafyada büyük bir hikayenin nasıl yaşatılabileceğini öğretiyor. Savaşlar, krallıklar, imparatorluklar gelip geçerken, bu küçük cumhuriyet asırlardır kendi yolunda ilerliyor. Belki de özgürlüğün anlamı, tam da burada gizli: Büyük olmak değil, kendi kimliğini koruyabilmek.
San Marino sadece bir destinasyon değil; insana içsel bir yolculuk da sunuyor. Titano Dağı’nın tepesinden etrafı izlerken, kendi hayat yolculuğumu düşündüm. Belki de hepimizin içinde, böyle sağlam ve sarsılmaz bir zirveye ihtiyaç var. Kimi zaman kalabalıkların arasında kayboluyor, kimi zaman yönümüzü arıyoruz. Ama San Marino gibi yerler bize hatırlatıyor: Sade, özgün ve köklerine sadık bir hayat da mümkündür.

Eğer bir gün yolunuz İtalya’ya düşerse, navigasyonunuza San Marino’yu da ekleyin. Çünkü bu ülke, yalnızca haritada değil, insanın kalbinde de iz bırakıyor.