Bir halkın adım adım sonu
İsrailoğulları ile ilgili Kuran’ı Kerim’de defaatle lanetli bir kavim olduklarından bahseder. Kendi halklarına gelen peygamberleri dahi öldürmeleri, arkadan iş çevirmeleri hep bilinen gerçekler. Hazreti İsa’yı katletmeleri, Hazreti Musa’ya inanıp bir süre yokluğundan faydalanıp altından buzağı yapıp ona tapmaya başlamaları, oradan oraya sürülmeleri gibi neredeyse Kuran’ı Kerim’in üçte ikisi İsrail oğullarına ait olaylarla dolu. Eh böyle olunca bu kavmin insanlık ailesinin başına bir imtihan olarak geldiklerini anlamak zor olmasa gerek. Zaten Davut peygambere, Musa peygambere gönderilen kitaplardan sonra İsa Peygambere de kitap gelmesi ve nihayetinde Hazreti Muhammed ile sonlanması bize insanlık tarihinde nerede durmamız gerektiğini apaçık anlatıyor. Hakkın ve batılın ne olduğunu, yoldan sapmışların başına nihayetinde neler geldiğini adeta çarpıcı bir şekilde açıklıyor. Tercihlerimizin sonuçları dışında bir şeyle karşılaşılmayacağını da bildiğimize göre hala nerede duracağımız konusunda ortada kalıyor olmak iki şeyle açıklanabilir. Ya gerçekten batılın tarafındasın ya da aklın yerinde değil. Bazı konular vardır ki arada derede kalınamaz. Eğer sonunun nereye varacağını bilemiyorsan tıpkı bir bilim kitabı gibi oku Kuran’ı Kerim’i ya da bir öğüt kitabı gibi oku ya da bir tarih kitabı gibi oku. Nasıl okursan oku sonuç aynı olacak. Kötüleri bekleyen sonsuz bir karanlık var. Bunu bile bile hala kötüye kötü diyemiyorsan toplumu, çevreni eksik yanlış hatalı yönlendiriyorsun demektir.
İnsanlık ailesi
İnsanlık ailesi bir bütündür. Olaya asla ırksal bakamayız. Zira Yaratıcı insanı dünyaya alnında bir ırk mensubiyeti ile göndermiyor. Renginin, gözünün şekli ya da doğduğu coğrafya ile ilgisi yoktur insanlığın. İnsan olmak insan olmaktır ve ötesi de yoktur. Özellikle İslam dininde altı kalın kalemle çizilmiş bir konudur ırkçılığın lanetli olduğu. Ama gelin görün ki İsrailoğullarının en iyi bildiği şey en iyi yaptığı şey ırkçılık, kavmiyetçiliktir. Bu Allah’ı inkardan başka bir şey değildir. Mümin müminin kardeşidir. Herkes bir mümin adayıdır. O gözle de bakmak lazım. İnsanlığın içinde bulunduğu açmazdan kurtaracak olan İslamiyet’tir. İslamiyet doğduğu topraklarda anlaşılamadığı aşikardır. Başka topraklarda başka gönüllerde yeniden filizleniyor. Bunu da Filistin sayesinde oluyor. İslam bir kavme gelmemiştir. Bütün insanlığın kurtuluşu için tek reçetedir. İnsan şu dünyadaki serüveninde özünü aramakla meşguldür. İşte İslam uzun yıllardır kapitalizm, Siyonizm ve değişik ideolojiler içinde savrulan batının imdadına yetişmiştir. Bilimin son dönemdeki öncüsü olan batı topraklarının içinde İslam bu kez iman-bilim merkezli bir yörüngeye oturacaktır. Şekilcilik İslam’ın anlaşılmasını engellemiştir ve insanlık ailesini farklı fraksiyonlara hapsolmasına sebep olmuştur. İsrailoğullarının yaptığı insanlığın vicdanını yaralayan bu acımasızlık karşısında yükselen İslam insanlık ailesinin kurtuluşu için ışık olduğu mesajını alan batı çok başka bir şekilde tarihte yer almaya hazırlanıyor.
Bu onların bir manipülasyonu
İsrailoğulları ne Musa’nın ne Yusuf’un ne de iddia ettikleri gibi onlara vadedildiğini sandıkları topraklar için savaşmıyorlar. Bu onların sadece bir manipülasyonu. İsraillileri ellerinde tutabilmek, beyinlerini yıkayabilmek için şırınga ettikleri bir uyuşturucu sadece. Dünya üzerinde kurdukları şirket ağları ile insanları uyutmak için oluşturdukları bir yalan sadece. Öyle olsaydı tüm Yahudi hahamlar aynı şeyi söylerdi. Siyonizm’in bir İsrail icadı olduğunu daha sonra da bu vagona eklenen Hristiyan Evangalistlerle yol aldığını Tevrat’ı bilen gerçek hahamlar da isyan ederek haykırıyorlar. İsrailoğullarının sapkınlıklarını çeşitli vesilelerle ortaya çıkan iğrençlikleri ile medyanın çeşitli organlarından görüyoruz. İnsanlık bunları gördükçe uyanıyor. İsrailoğulları tıpkı tarihte asla bir yurt edinemedikleri gibi son 80 senedir uyguladıkları asimilasyon politikaları ile hiçbir sonuca ulaşamadılar ulaşamayacaklar da. Bu onların makus talihidir. İsrailoğulları bu kafayla devam ettikleri müddetçe bir yere varamayacaklar. Bu onların son virajıdır ve sonları da geliyor. İsrail vatandaşı olmak İsrailli olmak hatta Yahudi, Musevi olmak dahi bunların sayesinde bir utanç kaynağı haline geldi. Uluslararası arenada, siyasette, iş dünyasında aklımıza gelebilecek her ortamda açık açık İsrail ve Yahudi kimliklerini söyleyemeyecekler. Çünkü artık hepimiz bunlardan tiksindik. Antisemitizm kılıfları çöktü. Öyle ki kendi icatları olan sosyal medya sayesinde dünya artık bunların ne olduğunu öğrendi. Bize de düşen yol yakınken bunları dost edinmekten sıyrılmaktır vesselam.
Editör
Arifeniz mübarek olsun
Yarın Kurban Bayramı’na erişeceğiz inşallah. Bir şeyi mübarek kılan Allah’ın vadidir. Ancak onu mübarek kılan Allah’ın sözüyle birlikte o söze muhatap olan insanın layıkıyla aksiyon almasıdır. Evrende her şey bir hareket yasasına tabiidir. Adımlarımızı hayra atmak gerekiyor. Sözlerimizi hayra sarf etmemiz gerekiyor. Kulaklarımızı hayra açmak gerekiyor ve ağzımızı diğer tüm azalarımızı hayra selamete hazırlamamız gerekiyor. O yüzden Bismillah diyerek başlıyoruz her işimize. Biz insanız hatalarımız var eksiğiz ama Rabbimizden bizi düzeltmemizi, yanlışa düşmekten korumamızı niyaz ediyoruz. Hayra açılan o kapıları açma görevi insana verilmiştir. Orada hayra hazırlanmış kapıları itecek olan kuldur. Hareketsiz, beklentisiz bir iman mümkün değildir. O yüzden hepimize şimdiden kurban keseceklerin kestikleri etlerden hayır görmeleri için onu dağıtmaları gerektiğini hatırlatmak isterim. İhtiyacı olanlarla paylaşmak, komşularla kokusunu paylaşmak yapılacak en güzel şeydir. Tebessümü paylaşmak ve bu dünyanın son olduğu idrakiyle hiçbir şeyin bize ait kalmayacağını bilerek sadece güzelliklere vesile olmak dileğiyle bayramınız mübarek olsun. Dualarda buluşmak niyazıyla başta Filistin ve Doğu Türkistan ve tüm diğer mazlum beldelere gerçek bayramın gelmesine vesile olacak aksiyonu almamız temennisiyle…
Dış Dünyadan
Ücretli eski çalışma sistemi çöküyor
Alvin Toffler bundan yılar önce 3. Dalga kitabında artık memur zihniyetli ofis çalışanlarının sonu gelecek demişti. Bunu kovitte deneyimledik ve başka bir çalışma imkânı da mümkünmüş gördük. Bir işe gireyim, kariyer yapayım, aynı şirkette veya benzer şirket ortamlarında yükselip evimi, arabamı alıp, çocuklarımı okutayım eh sonra da bir sahil kasabasında emekliliğimi yaşayayım anlayışı bitti. Gençler buna tümden karşı çıkıyorlar. Gerçi bu anlayış aslında 90’larla birlikte bitti ve değişim başlamıştı. Çalışkanlık ve işverene sarsılmaz sadakati ile bilinen Japon toplumunda ücretli çalışanlar arasında "sessiz istifa"yı tercih edenlerin sayısı artmaya başladıysa içinde bulunduğumuz on yıl içinde artık farklı çalışma stillerinin yaygınlaşacağı kesindir. İlk olarak 2022'de ABD'de ortaya çıkan "sessiz istifa" kavramı, işleriyle bağını koparan ve görevlerini asgari düzeyde yerine getiren çalışanlar için kullanılıyor. Japonya'da artık çok sayıda çalışan, işe saatinde gelip mesai biter bitmez ofisten ayrılıyor. Kıdemli üstlerinden övgü ya da terfi beklemiyorlar. Daha fazla çalışma karşılığında yüksek maaş ihtimali onları cezbetmiyor. Performansa dayalı primler bile motivasyonlarını artırmıyor. Tokyo merkezli istihdam araştırma kuruluşu Mynavi Career Research Lab'ın yaşı 20 ile 59 arasında değişen 3 bin çalışanla yaptığı araştırmaya göre, katılımcıların yaklaşık yüzde 45'i iş yerinde yalnızca gerekeni yaptığını söylüyor. Özellikle 20'li yaşlardaki çalışanlar "sessiz istifacılar" arasında başı çekiyor. Araştırma, ''sessiz istifa" tercih edenlerin birincil motivasyonunun kendilerine daha fazla zaman ayırmak olduğu sonucuna vardı. Yamanashi Gakuin Üniversitesi'nde sosyal bilimler alanında dersler veren ve kariyer danışmanlığı yapan Sumie Kawakami'ye göre bu değişimin temelinde, geçmiş kuşakların iş hayatında yaşadıkları var. Çünkü geçmiş kuşaklar iş yerine sadakat, emekli olana kadar çalışmak normal olandı. Kimse daha farklısını mümkün görmüyordu. Aksi zaten iş beğenmemek, çalışmamak için bahane aramak bir baltaya sap olamamak gibi bakılıyor ve böyle bir erkeğe de kız vermenin mümkün olmayacağı biliniyordu. O yüzden de sanatçı olmak veya gazeteci olmak pek de makbul sayılmıyordu. Esas olan maaşlı, SSK’lı bir işti. Sert kapitalizm rüzgarları ile 30’lardan 80’lerin sonuna kadar insanlar emeklilik hayalini kurarak yaşlandılar. Toffler’in benim de dikkatimi çeken kitabında yeni neslin çoklu yani hibrit bir çalışma sistemine geçeceğini taa o zamandan söylemişti. Doğa, tarım, teknoloji ve eğitim de alabildikleri ama bunları yaparken aynı zamanda para kazanıp gezebildikleri, eğlenebildikleri bir yaşam planlıyorlar.
Artı Eksi
Toplu ulaşım
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya da yansıyan bir olay büyük infial yarattı. İki özel gereksinimli çocuklarıyla Marmaray’a binmeye çalışan babanın kapı girişinde duran genç kıza laf etmesiyle başlayan olay karakolda bitti. Sosyal medyada olayın ortasından yayımlanan videoda anlatılan ve görünenin ötesinde hikâyenin farklı tarafları da olduğunu anladık. Söz konusu baba başörtüsünü kastederek (genç kızın ifadesine göre) her yerdesiniz demesi ile başlayan sonra da durmadan söylenen adama yolculardan bir adam söylenmeyi kesmesini ihtar etmesine rağmen susmaması, genç bir erkeğin de olaya karışması, inilen durakta çocuklarının yanında yumruklu kavgayla olayın büyümesi şeklinde gördük bütün meseleyi. Topraklanamayan bir millet olduk. Ön yargıların havada uçuştuğu ve sosyal medyada yargılamanın zirve yaptığı zamanlardayız. Bu video tesadüfen orada olan gazeteci Fuat Kozluklu tarafından çekildiğini biz sonradan kendisinden öğrendik. Çünkü şimdi adını vermeyeyim bir sosyal medya fenomeni Fuat Kozluklu’nun videosuna kendi ismini koyup servis etmiş. Bu gazetecilik değil o ayrı ama bu vatandaş gazeteciliği olayı artık çığırından çıktı. Bir videodan en az üç eksi çıkartabileceğimiz bu olayın ardın ben de üç gün sonra bir pozitif video yayımladım. Hep negatif şeyler olmuyor ya! Bu kez metroda genç bir çocuk gitarıyla güzel şarkılar söyleyerek bize eşlik etti. Hemen yanı başında duran kadıncağızın ne derdi vardı kim bilir göz yaşlarını tutamadığına şahit oldum. Birbirimize kenetlenmeye ihtiyacımız var. Tebessüm edelim lütfen.
16 Satır
Bunca yükü kaldırmak
Kim sendeki bu yükü kaldırabilir? Üzerinde kaç ton keder, kaç ton acı var sessizliğe gömdüğün? Bunca ağırlığı hangi insan yaşar, hangi yürek kaldırır? Dağlara teklif edilen yükü, sen ne diye kabul ettin be kardeş? Sen şimdi hangi hikâyenin kahramanısın? İnsan olmak hepimizin harcıydı ama sen kardın tüm acıları içinde. Ara sıra suskunluğundan uyanıp etrafa bakındığında derin bir beyaz ışık, yakar ortalığı. Bu suskunluğun birikmiş çığlığı ise beni deldi de geçti. Öyle değil mi? Konuşmak sıradan bir iş, oysa suskunluk sonsuzluğu saklar gözlerde. Herkes bir şeyler anlatma peşinde. Senin durgunluğun varlığımıza tehdit. Senin duruşun insanlığa bir sorgulama. Yırtık, pırtık giysilerinin ceplerinde bilgeliğin sırrını saklar gibisin. O yırtık yaralarını sarmışsın bir avuç toprağa. Kanadıkça biraz daha toprak biraz daha. Herkesin hikayesinin biteceği bir avuç toprakla yarasını saran bilgesin. Daha hayattayken yaralarını sardığın toprağı dost edinen kardeş! Toprağında büyüttüğün o çiçeklerin, kalbinin ağırlığını kaldırdığına eminim. Bize de söyle; bu kula kul olmadan yaşamanın hafifliğinin bedeli, bunca yükü kaldırmak mıdır?

Periskop
Bizde neden sesler cılız?
Filistin’e uygulanan sistematik soykırıma karşı başından beri batı halkların tepkisi çok yüksek. Hatta bazı ülkelerin devlet başkanları da çok yüksek volümde seslerini çıkarıyorlar. İspanya, İrlanda, Brezilya, Peru aklıma ilk gelen ülkeler. Türkiye zaten ayrı. Ama batının sokaktaki sesi bize nazaran daha güçlü. Popüler kültür arenasında da durum sokaklara eşlik ediyor. Günümüzde gençlerin en çok takip ettiği müzik akımı olan HipHop – Rap grupları seslerini sahnelerde çıkarıyorlar. Gerek teknolojiyi kullanarak gerekse bayrak açarak farklı etkinliklerde tüm dünyaya haykırıyorlar. Hollywood’da iş kaybetmeyi göze alarak bilhassa Susan Sarandon olmak üzere birçok oyuncu en başta bayrak sallıyor. Games of Thrones dizisinin oyuncusu Liam Cunningham dahi, adam herhalde vardır bir yetmiş yaşında gemi ile Gazze’ye gidiyor. Efsane Pink Floyd’un şarkıcısı Roger Waters’i atlayamayız. Yazan çizenler de aynı şekilde. En son İngiliz ve İrlanda kültür hayatından 380 yazar, çizer mektup yayımladı. Aynı şekilde Fransa’da da aralarında Nobel edebiyat ödülü almış olan Annie Ernaux ve Jean-Marie Gustave Le Clezio yer aldığı bir kınama mektubu yayımlandı. Açıkça mektuplarında bunun bir soykırım olduğunu ifade eden mektuplara imza attılar. Peki bizde yazarlar nerede? Akademisyenler nerede? Söyleyeceklerim çok ağır olabilir. Ancak bizde birlik ve beraberlik yok. Özellikle de yazarlar arasında, akademi dünyasında. Kimse kimseyi tutmaz, beğenmez. Herkes kendini bir şey sanıyor. İşte bu yüzden de sesimiz çıkamıyor. Bu kafayla da değil ödül almayı hiçbir yazar kitabının satışını bile beklemesin. Ama yeri gelince hükümetin politikalarını insanlık, demokrasi, gençleri bırakın diye konuşurlar. Onca yazar var onca. İnanamıyorum. Bizim ülkemiz tüm diğer ülkelerden daha çok malum ideoloji ve onun sistemi tarafından satın alınmış. Bu kafayla bağımsız bir sanat, kültür olmaz. Geçmiş olsun.

Güvenilir Video Kayıtlarından Oluşan Yeni Bir Dijital Kaynak: Sine (Doç. Dr. Işıl İlknur Sert)
Herkesin dijital içerik üretebildiği hatta sahte bilgileri görüntülü hale getiren yapay zeka araçlarına sahip olduğu bir dünyada, güvenilir içerik üreten kaynaklara ihtiyacımız gün geçtikçe artıyor. Bir gün yeni bir böcek çeşidi bulundu diye yapay zeka ile oluşturulmuş sahte bir görüntü ile karşılaşıyoruz, bir gün okyanuslardaki yeni balık keşfi haberinin sahte olduğuna şaşırıyoruz, bir gün bir ünlünün açıklamalarını onun ağzından duyduğumuz sahte videoları görüyoruz. Her sahte görüntü bu kadar masum olmayabiliyor, yıkıcı sonuçlar doğurabilecek çok farklı görüntüleri üretmenin mümkün olduğu bu çağda neye güveneceğiz? Kandırılmaya çok müsait olduğumuz bu dijital içeriklerle nasıl baş edeceğiz? Bunun en doğru çözümü güvenilir videoları toplayan ve bize sunan kaynakların artması. Bu tür kaynakların artması ve devlet eliyle de teşvik edilmesi çok büyük önem taşıyor.
Dijital içerik tüketimi hızla artarken, video kayıtları bilgiye ulaşmada en etkili araçlardan biri haline geldi. Eğitimden haberciliğe, eğlenceden belgesellere kadar birçok alanda video içerikleri kullanılıyor. Bilgi kirliliğinin yaygın olduğu dijital ortamda doğru, tarafsız ve doğrulanabilir içeriklere ulaşmak hem bireyler hem de toplumlar için büyük bir değer taşıyor.
Yanıltıcı ya da manipüle edilmiş video içerikleri, bireylerin yanlış bilgi edinmesine ve hatalı kararlar almasına neden olabilir. Bu nedenle, video kayıtlarının doğruluğunu teyit eden, güvenilir kaynaklardan beslenen platformlar, dijital bilginin kalitesini koruma açısından kritik bir rol oynar.
Ayrıca güvenilir video siteleri toplumsal şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından da önemli bir işleve sahiptir. Mesela, kamu olaylarının, çeşitli tartışmaların ya da sosyal hareketlerin gerçek video kayıtları, olayların gerçek zamanlı ve tarafsız belgelenmesini sağlar. Bu tür kayıtlar, medya manipülasyonunu azaltmak ve toplumun olayları kendi gözleriyle değerlendirmesini sağlamak açısından değerlidir. Güvenilir platformlarda yayınlanan bu kayıtlar, aynı zamanda tarihi belge niteliği de taşır ve ileride yapılacak analizlerde sağlam bir kaynak işlevi görür.
İşte bu nedenlerle çok önemli olan ve bize güvenilir bilgiler sağlayacak yeni bir dijital kaynağın bu ay yayına girdiğini haber vermek çok sevindirici: Sine. YouTube üzerinde bir kanal olarak yayın faaliyetini sürdürecek olan Sine için yapılan resmi açıklama da içeriği konusunda önemli bilgiler veriyor. Açıklama şöyle: Kültür ve Turizm Bakanlığı, kültürel mirasımızın görsel belleğini oluşturan filmlerin muhafazası ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla Sinema Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturduğu arşivdeki filmleri dijital ortama aktarmakta ve restore etmektedir. Arşivde yer alan nitrat tabanlı filmler ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema TV Merkezi tarafından dijital ortama aktarılmıştır. Sitede yer alan filmlere ilişkin bilgi ve açıklamalar Kültür ve Turizm Bakanlığı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Sinema Genel Müdürlüğünce oluşturulmuştur. Web adresi
www.youtube.com/@Sine_Resmi şeklinde verilen bu yeni oluşum, güvenilir video kaynaklarına ihtiyacın ne kadar çok olduğunu da akıllara getiriyor.
Sine içinde şu anda Atatürk'ün hayatı ve vefatı, Türkiye'nin siyasi tarihi, yurt dışındaki Türkler ve göç hikayeleri, Türk askerlerinin kahramanlık öyküleri, eğitim ve kültür ile ilgili tarihi görüntüler, Cumhuriyet dönemi liderleri ve tarihi ziyaretler, Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı cepheleri gibi ülkemizin tarihi hafızasına hitap eden onlarca video görüntüsüne ücretsiz olarak ulaşılabiliyor. Gelecek günlerde tıpkı TRT Arşiv YouTube kanalı gibi çok izlenen ve güvenilir içeriklere sahip bir dijital kaynak olacağını söylemek mümkün. Özellikle Yeşilçam'ın Sözlü Tarihi adlı belgeselin çok dikkat çekeceğini belirtmek gerekli.
Kanıta dayalı eğitimin önem kazandığı günümüzde bu tür video içerik sağlayıcı kaynaklar, eğitim alanında vazgeçilmez hale geldi. Eğitimde kullanılacak videoların içeriğinin uzmanlar tarafından hazırlanmış olması ve bilimsel doğruluğa sahip olması gerekir. Aksi halde, yanlış bilgilerin yayılması sadece bireysel öğrenmeyi değil, genel eğitim kalitesini de olumsuz etkiler. Bu nedenle, eğitici video platformlarının Sine gibi güvenilir kaynaklarla iş birliği yapması ve içeriklerin sürekli denetlenmesi büyük önem taşır.
Güvenilir video kaynaklarının, bireysel ve toplumsal güven duygusunu pekiştirdiği de uzmanlar tarafından belirtiliyor. Kullanıcılar, bir platformun yayınladığı içeriklerin doğruluğuna güvendiklerinde, o platformda daha fazla zaman geçirir ve bilgiye daha açık hale gelirler. Bu durum, dijital medya okuryazarlığının gelişmesine de katkı sağlar. Özellikle genç kuşaklar, internetten edindikleri bilgileri sorgulama becerisi kazandıklarında, daha bilinçli bireyler olarak topluma katkı sunabilirler.
Dijital çağda bilgiye ulaşım kolaylaşmış olsa da doğru bilgiye ulaşmak her zaman kolay değildir. Bu noktada güvenilir video kayıtları sunan siteler, hem bireysel öğrenme hem de toplumsal bilinçlenme açısından önemli bir görevi yerine getirir. Bu tür sitelerin sayısının artırılması, içeriklerinin şeffaflıkla sunulması ve düzenli olarak denetlenmesi, daha sağlıklı ve bilinçli bir toplumun oluşmasına katkı sağlayacaktır. Bilgi toplumu dediğimiz oluşum da ancak bu sayede bir hedef olarak gerçekleşir. Doğru bilgiye ulaşmanın temel taşlarından biri olan güvenilir video platformlarında Sine gibi örneklerin artması bilgi okuryazarı nesiller yetiştirirken bize yardımcı olacaktır. Kolayca erişilebilen, özellikle tarih derslerinde kullanabileceğimiz, bize geçmişimizi, atalarımızı ve onların bu ülke için nasıl çabaladığını anlatan videoların devlet tarafından bu şekilde açık erişim olarak halka sunulması hepimiz için çok faydalı olacaktır. Sine gibi örneklerin artmasını diliyoruz.