İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

İran-İsrail gerilimi – I: Ortadoğu kıyameti mi?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

13 Haziran 2025 sabah saatlerinde İsrail İran’ın askeri tesislerini ve nükleer araştırma merkezlerini vurdu. Bugünkü ve Pazartesi günkü yazılarımda bu durumu incelemek istiyorum. Ama öncelikle açık istihbarat kaynaklarından elde ettiğimiz durumun genel bir özetini size sunayım:

“13 Haziran 2025 sabahı, İsrail Hava Kuvvetleri ve Mossad iş birliğiyle “Operation Rising Lion” adlı büyük bir önlem niteliğinde saldırı düzenledi. Yaklaşık 200 savaş uçağı, 100’den fazla hedefe hava saldırısı düzenledi; hedeflerde nükleer tesisler, askeri üsler, komutan konutları ve İran’ın balistik füze altyapısı vardı.

Saldırıda İRNA ve Fars gibi kaynaklara göre, İslam Devrim Muhafızları Komutanı General Hossein Salami, Tümgeneral Mohammad Bagheri ve diğer üst düzey komutanlar ile en az üç nükleer bilim insanı hayatını kaybetti.

İsrail saldırıyı, İran’ın nükleer silah kapasitesine yönelik “acil bir önleyici müdahale” olarak açıkladı; Netanyahu, İran’ın bir yıl içinde nükleer silaha sahip olabileceğini savundu.

İran diplomatik görüşmeler devam ederken zarar gördü: Ülkenin hava savunması, altyapısı büyük darbe aldı; Natanz gibi nükleer tesislerde radyoaktif sızıntı bildirilmedi.

İran derhal 100’den fazla insansız hava aracını (İHA) kullanarak İsrail’i hedef aldı.

Yakın komşular Irak ve Ürdün hava sahalarını kapattı, bölgedeki tansiyon maksimum düzeye çıktı.

Bu eylem, Stockholm’den Pekin’e çeşitli ülkelerde kınama ve diplomatik uyarılarla karşılandı; ABD ve NATO ise sakinleşme çağrısı yaptı, özellikle önemli müzakerelerin gerçekleştirildiği ABD–İran nükleer görüşmelerinin sekteye uğramasına neden oldu.”

En çok konuşulan şey bu durumun bir bölgesel savaşı tetikleme tehlikesidir. Bu yazıda bu ihtimali ele aldım.

GİRİŞ: YENİ BİR EŞİK Mİ AŞILIYOR?

Ortadoğu'da yaşanan gerilimler uzun süredir “alışılmış krizler rutini” içinde değerlendiriliyordu. Ancak İsrail’in 13 Haziran 2025 tarihinde sabah saatlerinde doğrudan İran topraklarını hedef alan saldırısı, bu dengeyi temelden sarsan nitelikte bir adımdır. Bu yalnızca İran–İsrail hattında bir misilleme silsilesi değil; aynı zamanda uluslararası sistemin sessizce değişen güç dengelerinin de habercisidir. Çünkü ilk kez İsrail, bir ülkenin iç coğrafyasını hedef alarak yalnızca sembolik değil stratejik bir mesaj vermiştir: Artık “güvenli arka cephe” diye bir şey kalmamıştır.

Bu saldırı, İran’ın devrim muhafızlarına ait askeri ve nükleer altyapıya dönük olabilir; ancak etkisi sadece Tahran’la sınırlı değildir. Bu, Ortadoğu’nun içinde bulunduğu vekâlet savaşları paradigmalarından doğrudan devletlerarası çatışmaya geçiş riskini barındırır. Önceki tüm İsrail–İran gerilimleri, genellikle Suriye, Lübnan veya Irak gibi “üçüncü alanlarda” yürütülüyordu. Oysa şimdi doğrudan İran toprağı hedef alınmıştır. Bu, yalnızca bir operasyon değil, stratejik bir eşik aşımıdır. Uluslararası hukukun sınırlarını test eden bu hamle, yeni bir çatışma döneminin de kapısını aralayabilir.

1. BU GERİLİM BÖLGESEL BİR SAVAŞA DÖNÜŞEBİLİR Mİ?

İran–İsrail hattında yaşanan bu son gelişme, Ortadoğu’da zaten kırılgan olan dengeleri iyice tehdit eder hâle gelmiştir. İsrail’in İran topraklarını hedef alması, karşılık olarak İran’ın doğrudan ya da vekil güçler aracılığıyla misilleme yapma ihtimalini artırmakta, bu da çatışma halkasının genişlemesi riskini beraberinde getirmektedir. Lübnan’daki Hizbullah, Yemen’deki Husiler, Suriye ve Irak’taki İran yanlısı milisler bu sürecin doğal birer uzantısıdır. Her biri, bölgesel vekil çatışmaların sıcak cepheye dönüşme potansiyelini taşımaktadır. Ayrıca Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hava sahalarını kullanmaya zorlanması, bölgedeki tarafsızlık zeminini de hızla daraltmaktadır.

Bir diğer kritik nokta ise küresel aktörlerin pozisyonudur. ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz destek, İran’ın misilleme hakkını kullanması hâlinde Washington’un da doğrudan çatışmaya çekilmesi ihtimalini artırmaktadır. Bu ise çatışmanın sadece İran ve İsrail arasında kalmayacağı, Suriye’den Basra Körfezi’ne uzanan bir hattın savaş coğrafyasına dönüşebileceği anlamına gelir. Üstelik böyle bir savaş sadece devletlerarası değil, mezhebi ve etnik fay hatlarını da tetikleyerek çok daha derin kırılmalara neden olabilir. Dolayısıyla ortada sadece askeri bir tehdit değil, jeopolitik bir yeniden yapılanma riski vardır.

“Bölgesel savaş nedir ve biz bu aşamada mıyız, Hocam?” Bu sorunun cevabı hem kolaydır hem de zordur. Ama ilk önce bölgesel savaşı tanımlayalım:

“Bölgesel savaş” deyimi, yalnızca iki ülkenin çatışması değil; komşu ülkelerin doğrudan ya da vekâleten müdahil olduğu, askeri, ekonomik ve diplomatik etkileri sınır aşan bir çatışma biçimini ifade eder. İsrail’in İran’a yönelik son saldırısı, teknik olarak hâlâ asimetrik, sınırlı ve stratejik bir harekât sayılabilir. Ancak:

(i) Hedeflerin çapı (nükleer tesisler, komutanlıklar),

(ii) İran'ın misilleme kapasitesi (İHA’lar, balistik füzeler, Lübnan–Suriye'deki vekil unsurlar),

(iii) Bölge ülkelerinin pozisyonu (Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, BAE, Katar)

göz önüne alındığında, savaşın bölgeselleşme eşiğine oldukça yaklaşıldığını söylemek mümkündür. Ancak kısa vadede ne İran, ne İsrail ne de ABD, Rusya ve Çin gibi güçler çatışmanın bir bölgesel savaş aşamasına çıkmasına engel olacaklardır.

2. ÇİN VE RUSYA NEDEN SESSİZ?

İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ardından gözler yalnızca Batı başkentlerine değil, aynı zamanda Pekin ve Moskova’ya çevrildi. Ne var ki her iki aktör de beklenenin aksine, yüksek perdeden bir tepki göstermemeyi tercih etti. Bu sessizlik, yüzeyde diplomatik bir denge siyaseti gibi görünse de aslında çok daha derin stratejik hesapların işareti. Çin açısından Ortadoğu, ekonomik önceliklerin ve enerji güvenliğinin merkezi. Pekin’in “Kuşak ve Yol” projesi kapsamında İran ile geliştirdiği iş birliği dikkat çekici olsa da Çin mevcut durumda bir sıcak çatışmanın tarafı olarak görünmek istemiyor. Çin için önemli olan, denklemin dış aktörü olarak dengeleri sessizce etkilemek ve çatışmaların ticaret yollarına zarar vermemesini sağlamak.

Rusya ise Ukrayna’daki savaş nedeniyle tüm kaynaklarını ve dikkatini Batı cephesine kanalize etmiş durumda. İran’la tarihsel ve jeopolitik iş birliği olsa da Moskova da doğrudan müdahil olacak bir cephe genişlemesinden kaçınıyor. Ayrıca Kremlin, İran’ın aşırı hamlelerle bölgedeki dengeyi bozmasını da istemiyor. Çünkü böyle bir gelişme, Suriye’deki Rus askeri varlığını ve kazanımlarını riske atabilir. Dahası, Rusya ve Çin’in sessizliği aynı zamanda bir tür stratejik bekleyiştir: ABD'nin ve İsrail’in bu müdahale sürecinde ne kadar ileri gideceği, nasıl bir küresel tepkiyle karşılaşacakları gözlenmektedir. Kısacası bu sessizlik, zayıflık değil; soğukkanlı bir gözlem ve ileride masaya güçlü oturma stratejisidir.

3. TÜRKİYE’NİN POZİSYONU VE RİSKLERİ

İran–İsrail gerilimi giderek büyürken Türkiye, bölgesel denklemde kritik bir eşiğe yaklaşıyor. Coğrafi konumu, NATO üyeliği, İran’la olan tarihsel rekabeti ve son yıllarda İsrail’le yeniden kurulan diplomatik ilişkiler, Ankara’yı bu çatışmanın tam ortasında bırakabilecek dinamiklerdir. Türkiye şu an için temkinli bir denge siyaseti izlemekte; çatışmanın dışında kalmayı hedefleyen bir söylem geliştirmektedir. Ancak bu pozisyon sürdürülebilir midir? İran’ın askeri ve stratejik olarak köşeye sıkışması hâlinde, vekil güçler üzerinden Türkiye’yi de zorlayıcı hamleler gelmesi mümkündür. Aynı şekilde İsrail de Türkiye’nin hava sahası ve istihbarat kaynaklarına dolaylı biçimde erişmek isteyebilir.

Türkiye’nin temel riski ise doğrudan bir savaşa girmekten çok, sınır ötesi göç dalgası, terör tehdidi ve enerji rotalarının kesintiye uğraması gibi dolaylı etkilerle karşı karşıya kalmasıdır. Ayrıca içeride kutuplaşmış siyasal atmosferin dış politikadaki olası manevraları taşıyabilecek bir toplumsal mutabakata sahip olup olmadığı da tartışmalıdır. Bir diğer mesele ise İran’ın zayıflaması durumunda ortaya çıkabilecek boşluğun nasıl doldurulacağıdır. Türkiye’nin bu boşluğu kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirmesi, yalnızca askeri değil aynı zamanda ekonomik ve diplomatik kapasiteyi de gerektirmektedir. Kısacası, Türkiye için “tarafsızlık”, pasiflik değil; çok yönlü hazırlık ve stratejik öngörü gerektiren bir süreçtir.

SONUÇ: YENİ BİR HARİTA MI ÇİZİLİYOR?

Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler, klasik diplomasi ezberlerini bozan, alışıldık güç ilişkilerini dönüştüren bir eşiğe işaret ediyor. İsrail’in İran’a doğrudan saldırısı, sadece iki ülke arasındaki gerilimin değil, bölgesel düzenin tüm mimarisinin sorgulanmasına neden oldu. Bu saldırı, “yeni bir Ortadoğu haritası” çizme arayışının sinyali olabilir mi? İran’ın zayıflatılması, rejim değişimi ya da iç parçalanma senaryoları, bölgedeki Kürt nüfus, Şii–Sünni dengesi ve Arap devletlerinin pozisyonlarıyla birlikte düşünüldüğünde, eski sınırların yeni ittifaklarla yeniden şekillendirilmesi ihtimali daha yüksek sesle konuşulmaya başlandı.

Ancak bu süreçte en büyük risk, jeopolitik mühendisliklerin toplumsal kırılmaları tetikleyerek uzun vadeli istikrarsızlıklara dönüşmesidir. Irak ve Suriye örnekleri hâlâ hafızalardayken, benzer bir senaryonun İran üzerinden yeniden sahnelenmesi tüm bölgeyi ateşe atabilir. Türkiye gibi ülkeler açısından mesele yalnızca güvenlik değil, aynı zamanda tarihsel hafıza, sınır güvenliği, etnik ve mezhebi denge meseleleridir. Eğer gerçekten bir “yeni harita” çiziliyorsa, bunun hangi ellerle ve hangi amaçlarla yapıldığı kadar, kimlerin sessiz kaldığı ya da yol verdiği de dikkatle izlenmelidir. Çünkü çizilen haritalar kadar, o haritaları sessizlikle onaylayanlar da geleceği belirler.

 

 

 

 

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...