Domatesler kururken…
Türkiye’nin 2026 Oscar adayı açıklandı. Bu yıl Siverek’in toprak yollarından, kırmızı halıya yürüyoruz. Aday film, “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”.
Yönetmen koltuğunda Murat Fıratoğlu oturuyor. Aynı zamanda senaryoyu da yazmış. Oyuncu kadrosuysa alıştığımız gibi değil. Profesyonel oyuncular yerine, gerçek köylüler ve Murat Fıratoğlu’nun akrabaları var.
Film, tarım işçisi Eyüp’ün hikâyesini anlatıyor. İzmir’de geçinemeyince ailesiyle memleketi Siverek’e dönüyor. Domates kurutma işine giriyor ama parasını alamıyor.

Eyüp bir yandan çaresizlikle uğraşıyor, bir yandan da içine attığı öfkeyle. Bir gün eline bir silah geçiyor. Patronu Hemme’yi vuracak mı, vurmayacak mı derken… Hikâye halaya bağlanıyor. Evet, evet halaya...
Silahın gölgesinde geçen gün, bir anda Eyüp ve Hemme’nin karşılıklı dansına dönüşüyor. Film, tam da bu beklenmedik sonla herkeste iz bırakıyor zaten.
Sade anlatımı ve içtenliğiyle öne çıktı. Venedik Film Festivali’nde jüri özel ödülünü aldı. Adana Altın Koza’da “En İyi Film” seçildi. Şimdi de Oscar için yarışacak.
Hollywood’a varır mı bilinmez. Ama bu film şunu açıkça söylüyor; “Biz de buradayız. Ve anlatacak çok hikâyemiz var.”
EN YAPAYINDAN…
Türkiye’de vizyona giren “Gerçek Ötesi”, yapay zekâ tarafından üretilmiş ilk uzun metrajlı film. Tamamı algoritmalarla hazırlandı. Senaryosu, görüntüleri, sesi, müziği hatta oyuncuları…
Yönetmen koltuğunda Alkan Avcıoğlu var. Ama filmin neredeyse tamamen yapay zekâ hazırlamış. Senaryo kısmında eşi Gizem Avcıoğlu’nun da katkısı var.

Film, gerçekliğin ne kadar gerçek olduğunu sorguluyor. Simülasyon gibi bir dünya kuruyor. İzleyen herkes ister istemez kendini de sorguluyor.
Yaklaşık 1 saat 42 dakika sürüyor. 15 ayda tamamlanmış. Yapay zekâ 55 saatlik görüntü üretmiş. En uygunu seçilip film yapılmış.
Avcıoğlu, bu filmle yeni bir anlatım dili aradıklarını söylüyor. Klişe belgesel anlatılarının dışına çıkmak istediklerini belirtmiş.
İzleyenin kafasını karıştıran, görsel olarak oldukça farklı, hikaye olarak da zorlayıcı. Amma velakin şöyle bir gerçek var ki… Bu iş, sinema tarihinde yeni bir dönemin kapısını aralıyor.
ZARFLAR AÇILIYOR…
Netflix’in yeni dizisi “Geleceğe Mektuplar”, 23 Temmuz’da vizyona giriyor. Fragmanını izledim ve işin Aslı astarı, bu mektuplardan ne çıkacak çok merak ediyorum.

Hikâye 2003’te yazılan mektuplarla başlıyor. Tam yirmi yıl sonra, yani 2023’te sahiplerine ulaşıyor. Geçmiş unutulmuşken, eski defterler tekrar açılıyor. Kimini sarsıyor, kimini darmadağın ediyor.
Hatırlar mısınız bilmiyorum, yıllar önce PTT böyle bir kampanya yapmıştı. Mektubu yazıyordun, geleceğe yolluyordun. Beklide dizide en sevdiğim şey, bu fikrin tekrar gündeme gelmesi oldu. Hem nostaljik, hem de yaratıcı.
Oyuncu kadrosu da sağlam… Gökçe Bahadır’ı tekrar görmek beni sevindirdi. Uzun süredir yoktu. Severek izlediğim bir oyuncu. Onur Tuna da öyle… Gökçe’yle iyi ikili olacaklarını düşünüyorum.
Fragmandan gördüğüm kadarı ile çekimler güzel. Hikâye de merak uyandırıyor. Ama benim için bu projedeki en önemli şey… O mektuplar neyi ortaya çıkaracak? Hangi sırları? Hangi kapanmış defterleri açacak?
Çünkü bu tarz hikâyelerde artık çok şaşırmıyoruz. Umudum, bu dizide sıra dışı bir durumla karşılaşırız. Eğer o mektupların içinden bizi gerçekten şaşırtacak bir şey çıkartırlarsa, işte o zaman “Geleceğe Mektuplar” çok ses getirir.