Gıdalar hastalık mı yayıyor?
Eskiden pazardan alınan domatesin kokusu, tarladan yeni koparılmış gibi burnumuza gelirdi. Bugün aynı domatesi market raflarında bulmak mümkün, ancak ne tadı var ne kokusu. Neden mi? Çünkü artık meyve ve sebzeler sadece görünüşe göre seçiliyor. Raf ömrü uzasın diye genetik müdahaleler yapılıyor, hormon kullanımı artırılıyor ve tarımsal ilaçlar her geçen yıl doz artırıyor.
Bu değişim sadece lezzeti değil, sindirimi de etkiliyor. Vücudumuzun tanımadığı bu yeni nesil gıdalar, bağırsağımızda dengesizlik yaratıyor. Bu yüzden birçok kişi şişkinlik, gaz, hazımsızlık ve glisemik dengesizlik gibi sorunlarla mücadele ediyor.
Glisemik indeksin yükselmesi: Enerji mi veriyor, bağımlı mı yapıyor?
Geçmişte tükettiğimiz ekmek, tam tahıllı, taş değirmende öğütülmüş ve mayalanma süresi uzun olan bir gıdaydı. Bugün ise market raflarındaki çoğu ekmek; rafine un, şeker, katkı maddesi ve hızlı maya içeriyor. Bu, kan şekerini hızla yükseltiyor ve ardından ani düşüşle birlikte halsizlik ve tatlı krizleri yaratıyor.
Glisemik indeks değeri yüksek olan bu modern gıdalar, sadece diyabeti tetiklemekle kalmıyor, aynı zamanda uzun vadede insülin direnci ve kronik yorgunluk gibi sorunlara zemin hazırlıyor.
Bağırsak mikrobiyotası değişti: Eskiden bu kadar hasta değildik
Geçmişte fermente gıdalar – yoğurt, turşu, tarhana – evde hazırlanır ve doğal yolla mayalanırdı. Bu gıdalar bağırsak florasını dengede tutar, bağışıklık sistemini güçlendirirdi. Bugünse market yoğurtları, pastörizasyon nedeniyle neredeyse canlı bakteri içermiyor. Turşular ise sirke ve rafine tuzla hazırlanıyor; yani faydalı mikroorganizmalardan yoksun.
Bu durum, bağışıklık sistemini doğrudan etkiliyor. Bağırsak florasının bozulması, sadece sindirim sistemi değil; beyin sağlığı, ruh hali ve hormon dengesi üzerinde de olumsuz etkiler yaratıyor.
Tarım politikaları ve endüstriyel üretim zinciri: Sağlık mı, verim mi?
Tarımda verimlilik odaklı politikalar, yıllar içinde ürün kalitesinin düşmesine neden oldu. GDO’lu tohumlar, pestisit kullanımı, hibrit ürünler… Hepsi görünüşte tarımın gelişmesini sağladı ama besin değerlerini düşürdü.
Tüketici fark etmeden daha fazla yiyor ama daha az besin alıyor. Üstelik bu süreçte alerjen reaksiyonlar, intoleranslar ve otoimmün hastalıklar da artış gösterdi.
Tüketim alışkanlıkları değişti: Yavaş yemek tarih oldu
Eskiden sofralar adeta bir ritüeldi. Yemekler özenle hazırlanır, ailece oturulur, sohbet eşliğinde yenirdi. Şimdi hızlıca atıştırılan, çoğu zaman ambalaj içinde tüketilen yiyecekler var. Hazır gıdaların içeriğinde bulunan glikoz şurubu, mısır nişastası, MSG ve emülgatörler, hem metabolizmayı hem de beyin fonksiyonlarını etkiliyor.
Yani sadece ne yediğimiz değil, nasıl yediğimiz de değişti.