Kıbrıs’ta yeni rüzgar
Kıbrıs’ta bir seçim yapıldı.
Ve lafı hiç evirip çevirmeden söyleyelim:
Türkiye’nin “Cumhur İttifakı adayı” gibi lanse edilen, hatta öyle etiketlenen Ersin Tatar seçimi kaybetti.
Bir önceki seçimde kıl payı farkla kazanmıştı, bu kez fark öyle böyle değil…
Neredeyse aldığı oyun iki katı kadar geriden geldi.
Bundan sonrası için sözü uzatmanın anlamı yok:
Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’a “Hayırlı olsun” demek lazım.
Kıbrıs Türk halkına da yeni dönemin güzel günler getirmesini dileyelim.
Ama asıl mesele şu:
Bizim bazı ezberleri yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.
Çünkü artık Türkiye sadece Türkiye’den ibaret değil.
***
“TAÇ GİYEN BAŞ USLANIR”
Evet, “taç giyen baş uslanır.”
Bu laf, belki de içinde bulunduğumuz dönemin en iyi özeti.
Kıbrıs’taki sonuç aynı zamanda yeni bir dönemin işareti.
Öyle bir dönem ki…
Ne gövde gösterisine, ne büyük laflara, ne de yüksek perdeden nutuklara ihtiyaç var.
Türk devleti son üç yılda öyle bir çizgi izliyor ki…
Gürültü yok, tören yok, bando mızıkayla yürüyen süreçler yok.
Ama perde arkasında sabırla, ince ince, ilmek ilmek örülen bir strateji var.
Ve bu stratejinin sonuçlarını da “vay be” dedirten gelişmelerle bir bir görmeye başladık. Şimdi hep birlikte izleyelim.
***
AVRUPA SAHNESİNDE DEĞİŞEN ROLLER
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, koltuğa oturduğunda “İçeride eleştirelim, dışarıda tek yumruk olalım” diyordu.
Slogan güzeldi.
Ama Avrupa’daki son kampanyalara bakınca bu prensip sanki bavulda unutulmuş gibi.
Avrupa meydanlarında Türkiye’yi kötülemek, parlamentolarda Türkiye’nin seçilmiş Cumhurbaşkanını yuhalatmak…
Kusura bakmayın ama bu işin sonu hiçbir yere varmaz.
Zira Avrupa artık o eski Avrupa değil.
Rusya tehdidinin gölgesinde Türkiye’nin ne kadar önemli olduğunu anladı.
İtalya, “ortaklık” diyor;
Almanya, “yakın iş birliği” diyor;
Brüksel ise üyelik meselesini “yeni kılıflarla” ısıtıyor.
Ama aynı Brüksel, üçüncü sınıf bir müteahhit için kılını bile kıpırdatmaz.
“Kavala”yı, “Diğerlerini” duymuyorsunuz değil mi artık?
Duymayacaksınız da.
Çünkü Avrupa nihayet Türkiye’nin mahkemelerine parmak sallayamayacağını öğrendi.
***
BİZ NİYE BÖYLEYİZ?
Şimdi biraz da içeriye dönelim.
Geçenlerde evde bir boya işi vardı.
Bir usta çağırdım.
İşi yarısına kadar yaptı, “boya kurumalı, sonra geleceğim” dedi.
Parasını da tam aldı, gitti.
O gidiş o gidiş…
Arıyorum, ulaşabilene aşk olsun.
Ama…
1,5 yıl önce aldığım robot süpürge bozuldu.
Yabancı menşeli marka.
Durumu anlattım, teknik ekip geldi, ürünü aldı, parayı iade etti.
Üstelik “kusura bakmayın” diyerek.
Biz ne ara böyle olduk?
Onlar bu ticari ahlakı nasıl inşa etti?
Biz neden hâlâ “idare et abi” çizgisindeyiz?
Belki de cevabı hepimizin bildiği o basit cümlede gizli:
Biz her şeyi biliyoruz ama hiçbir şeyi tam yapmıyoruz.
SON SÖZ
Kıbrıs seçimi bir sonuçtur ama aynı zamanda incelenmesi gereken bir sonuçtur.
Türkiye, sessizce ama emin adımlarla bölgesinde yeni bir denge kuruyor.
Avrupa öğreniyor, dünya izliyor.
Geriye bir tek şey kalıyor:
Bizim de artık öğrenmemiz gerekiyor.
Hem devlete güvenmeyi,
Hem de usta sözüne güvenmemeyi.