İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Dertlenmek: Asla aptallık değil, en asil erdemimizdir

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Son zamanlarda, yardım etmenin, el uzatmanın, dertlenmenin üzerine öyle bir soğukluk çöktü ki…
Birileri çıkıyor, bir okula destek olduğunuzda, bir çocuğun eksikliğini gidermeye çalıştığınızda hemen o ezber cümleyi yapıştırıyor:
“Devlet mi aciz? Kime hizmet ediyorsunuz?”

Oysa bu sorular, iyiliğin kalbine saplanan hançerlerdir.Sanırsınız ki bir vatandaşın gönüllü olarak yaptığı gayret, devletin yetersizliği anlamına gelir. Hayır! Bir çocuğun üşüyen ellerine eldiven ulaştırmak, bir okulun kapısından içeri umut taşımak; bu bir eksiklik göstergesi değil, bir vicdan borcudur.

Devlet büyük, güçlü bir gövde gibidir.
Sivil inisiyatifler ise o gövdenin en uç, en ince damarlarına sevgi taşıyan kılcal kanallardır.
Bizim kültürümüz, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir anlayışın mirasçısıdır.
Bu söz, bir yasa değil; insan olmanın onurlu bir sözleşmesidir.

Yaratılanı Sevmek İçin Kimlik Sormak Gerekir mi? 
İyilik sınır tanımaz.
Ama mesele sınır ötesine taşınca, yine aynı sesler yükselir: “O bölge şucu, bu bölge bucu. Kime yardım ediyorsunuz?”
Gelin vicdanla konuşalım. Bir annenin gözyaşı, bir çocuğun açlığı pasaport sormaz. Yaratandan ötürü yaratılanı sevmek, bizim özümüzde yazılıdır.
Ne ırk, ne dil, ne din… Hiçbiri, bir insanın acısının önüne geçemez.

Unutmayalım; Ukrayna’da bombaların altında kalan insanlara da, Gazze’de açlıkla direnen çocuklara da el uzatmak; sadece bir yardım değil, insanlık borcudur.
Bu milletin büyüklüğü, kimliğe değil kalbe bakarak uzanan ellerinde saklıdır.

Ne yazık ki, bu çabalara köstek olan, iyiliği bile sorgulayan bir kesim de var.
Oysa onların eleştirisi, vicdana değil; merhamete olan tahammülsüzlüğün bir yansımasıdır.
Çünkü merhametin coğrafyası olmaz.
Acı evrenseldir.

Seslere Takılmak mı, Gayrete Odaklanmak mı?
Burada en büyük sınav, sivil toplum kuruluşlarına düşüyor:
Enerjinizi o anlamsız seslere mi harcayacaksınız, yoksa gerçekten gayrete odaklanmaya mı devam edeceksiniz?

Bir kuruluşun en güçlü cevabı, ortaya koyduğu gayret ve verdiği emektir.
Her ithama tek tek cevap vermek sizi yorar, yolunuzu gölgeler.
Ama sessizce gösterilen bir gayret, kelimelerden çok daha gür bir sestir.

Bir çocuğun sırtındaki sıcak mont, bir okulun yenilenen sıraları, bir savaş bölgesinde ulaştırılan bir ekmek…
İşte bunlar, bütün eleştirileri susturan cevaplardır.
O yüzden bırakın, isteyen istediğini söylesin.
Siz sadece gönlünüzün çağrısına kulak verin.
Çünkü sizin göreviniz, onların sözleriyle değil, size uzanan ihtiyaç sahibi ellerle ilgilidir.

Dertlenmek, aptallık değildir.
Tam aksine, en büyük aklın, en yüce erdemin adıdır.
Dertlenen insanlar, sadece kendisi için değil; insanlık ailesi için bir gelecek inşa eder.
İyiliği yaşatan, dertlenmeyi sürdürebilenlerdir.
İyilik, hâlâ en asil gayretimiz, en samimi emeğimiz ve hiç eskimeyen bir gönül işimizdir.

Muhabbetle…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...