İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Umudunu kaybetme

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Yol Mu Dayanır Ey Dost? 

Bazen bir türkü çalar uzaklardan.

Bağlamanın tellerinde yankılanan o sarsıcı ses, yüreğe dokunur:

“Yol mu dayanır ey dost?”

İlk duyduğumuzda bir gurbet türküsü sanırız. Ama belki de bu söz, insanın kendi bedeniyle verdiği o uzun, sabırlı mücadelenin ağıtıdır.

 

Bu dize, beni hep Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanına götürür. Romanda isimsiz bir genç vardır. Bacağındaki hastalık, hayatının merkezine yerleşmiştir. Yatağında sabahı beklerken aklında hep aynı soru:

“Acaba bugün biraz daha iyi miyim?”

 

O genç için yol, hastane koridorlarıdır. Ameliyat masasıdır. Pansuman kokusudur.

Sağlıklı insanların koşturduğu dünya onun penceresinden çok uzaktadır artık.

Bir süre sonra anlarız ki hastalık, sadece bedeni değil zamanı da hasta eder.

Sağlıklılar için zaman akar, hastalar içinse durur.

Sarkaç hep aynı yerde asılı kalır. Her tik tak, “Bir gün daha geçti” der.

 

Romanın kahramanı işte o sessiz akışın içinde olgunlaşır. Hastalığı, ona hayatı başka bir gözle görmeyi öğretir. Çünkü bazen acı, insana sabrı; sabır da insana derinliği öğretir.

 

Peyami Safa, bu hikâyede hastalığı sadece tıbbi bir durum olarak anlatmaz.

O hastalık, insan ruhunun aynasıdır.

Beden zayıfladıkça ruh daha çok görür, daha çok hisseder.

Ama işte tam da bu yüzden daha çok acı çeker.

Çünkü fazla görmek, bazen fazla yaralanmak demektir.

 

Romanın sonunda genç adam ne tam iyileşir ne de tam tükenir.

Ama artık hayata başka bir yerden bakar.

Omuzlarında o hastalığın yorgunluğu, içinde ise derin bir bilgelik vardır.

Bilir ki hayat narindir; bir nefes kadar yakın, bir yara kadar derindir.

 

Yolun Dayandığı Yer

“Yol mu dayanır ey dost?” derken türkü, belki de tam bunu anlatır.

Bir insanın bedenine, ruhuna, yalnızlığına, umuduna…

Bu yolda dayanmak, sadece güçlü olmak değil; inanmak, sabretmek, sevmek demektir.

 

Kimi zaman aşk dayanır, kimi zaman sanat…

Ama en çok da yaşama içgüdüsü dayanır.

O inatçı, pes etmeyen ses:

“Bir gün daha geçsin, belki yarın daha iyi olurum.”

 

Belki de asıl güç, o umudu hiç kaybetmemektir.

Çünkü yolun dayanmadığı yerde, insanın inancı dayanır.

Ve her iz, her yara, o uzun yolun sessiz tanığı olur.“Siz olsaydınız, o hastane odasında sizi hayata bağlayan şey ne olurdu?”

Muhabbetle…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...