İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Konforun Bedeli

YAYINLAMA:

Her şeyin kolayca ulaşılabilir olduğu bu çağda belki de en büyük kaybımız, sahip olduklarımızın değerini yitirmesi. 

Bir zamanlar peşinde koşulan, hayali kurulan pek çok şey bugün tek tıkla kapımızda. Bu rahatlık hayatı kolaylaştırıyor gibi görünse de, içten içe bir körleşmeye de sebep oluyor: Kıymet bilmemenin sessiz ama derin erozyonu. Alım gücünün artmasıyla birlikte aile hayatının da zamana yenik düştüğü bir dönemden geçiyoruz. 

Aceleci, hızlı ve tükenmek bilmeyen bir akışın içinde farkında olmadan savruluyoruz. Bu savruluş hem hayatımıza hem ilişkilerimize yansıyor. Aileler, çocuklarının ihtiyaçlarını eskisine göre çok daha kolay karşılayabiliyor. Fakat bu kolaylık, ne yazık ki “kıymet bilme” duygusunun üzerini örtüyor. Çocuklar isteklerine çabucak ulaşırken, aradaki emek ve değer bağı giderek zayıflıyor. Bu durum hem aile içinde hem de nesiller arasında görünmez bir uçurum oluşturuyor.

 Diğer taraftan, zorunlu olmayan isteklerin bile hızla karşılandığı bir düzen, doğal olarak daha fazla istemeye alışmış, doyumsuz bir kuşak yaratıyor. Aile yapısını aşan, bireylerin kendi içlerinde bile çözmekte zorlandığı yeni talepler ve mutsuzluklar doğuyor. Sahip oldukça mutlu olacağını düşünen insan, ironik bir biçimde, sahip oldukça mutsuzlaşıyor. 

Oysa önemli olan, olmayanla mutsuz olmak değil; olanla mutlu olabilmek. Hayatın özünü kaçırdığımız tam da bu nokta. Her yeni isteğin ardından koşarken elimizdekileri görmeyi, şükretmeyi, anın içindeki güzelliği fark etmeyi unutuyoruz. 

Aldığımız nefesin kıymetini, güneşin her gün yeniden bizim için doğduğunu, bir sofranın başında bir araya gelmenin bile başlı başına bir nimet olduğunu hatırlamak gerekiyor. Hayatı güzelleştiren şey daha fazlasına sahip olmak değil; sahip olduklarımızın farkına vararak yaşamak. 

Belki de yeniden öğrenmemiz gereken en önemli şey, az ile mutlu olabilmenin büyük bir zenginlik olduğu gerçeğidir. Çünkü kıymet bilmek, elimizdekileri çoğaltmasa bile, içimizdeki huzuru büyütür.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...