Gürültülü yalanlar, sessiz hakikatler
Eskiler ne güzel söylemiş; “Keskin sirke küpüne zarar.” Bugün etrafımıza şöyle bir baktığımızda bu sözün haklılığını ne kadar sık gördüğümüzü anlamak zor değil. Kalbi hasetle, dili nefretle, zihni ise çekememezlikle dolu olanların kendi içlerinde verdikleri savaşı büyük ibretle izliyoruz.
Hayat bazen bir tiyatro sahnesi gibi… Ve ne yazık ki bu sahnede en iyi rolü, “masumiyet maskesi” takanlar oynuyor. Yüzünüze gülerken arkanızdan iş çevirenler, samimiyet postuna bürünmüş riyakarlar, dürüstlük kisvesi altında ikili oynayanlar… Zannediyorlar ki o maske hiç düşmeyecek. Zannediyorlar ki sahte gülüşlerinin ardındaki karanlık niyetler hep gizli kalacak.
Oysa bilmiyorlar ki hakikat, er ya da geç ortaya çıkmak gibi güzel bir huy taşır.
Çıkar ilişkileri üzerine kurulmuş dostluklar pamuk ipliğinden farksızdır; ilk rüzgârda kopar. Kendi menfaatleri uğruna başkalarının yoluna taş koyanlar, hasetlerinin esiri olanlar, aslında kendi çöküşlerini sessizce ördüklerinin farkında bile değildirler. Bugün "kazandım” sandıkları o küçük zaferler, yarın ayaklarına dolanacak en büyük pişmanlıkları olmaya niyet etmiştir; çünkü haksızlık üzerine kurulmuş hiçbir yapı ayakta kalmaz.
Peki biz ne yapıyoruz? Görüyoruz, biliyoruz, hissediyoruz… ama susuyoruz.
Ve işte tam burada bizi “saf”, “habersiz” ya da “korkak” sananlar büyük bir yanılgı içinde. Çünkü bizim suskunluğumuz, söyleyecek bir sözümüz olmadığından değil; kendi kalbimizi kirletmemek içindir. Bizim suskunluğumuz; edebimizden, terbiyemizden, vakarımızdandır.
Her kelimeye verecek bir cevabımız elbette var; ancak “Bir söze bakarım söz mü diye, bir de söyleyene bakarım” diyen bir düsturun savunucusuyuz. Karşımızdakinin seviyesine inmemek, kendimizi onların çamuruna bulaştırmamak aslında en büyük cevaptır.
Hepimizin yüreğinde iz bırakan ihanetler, dilimizin ucuna gelip de yuttuğumuz cümleler, içimize attığımız sızılar vardır. “Bunu bana nasıl yapabildiler?” diye iç geçirdiğimiz o geceler... Ve sadece haksızlık edenler değil, bir de haksızlığa destek olanlar... Haklının yanında durmak yerine, konuyu araştırma gereği bile duymadan güçlünün yanında saf tutanlar! Gerçeği öğrenmek yerine, gücün gölgesine sığınmayı tercih edenler!
Ama unutmasınlar; onların da herkes gibi bir hesabı olacak. Dünyada güçlüye yaslanmak kolaydır; ancak mahşerin terazisi gücü değil, adaleti tartar. Allah’tan hesap günü var… Allah’tan hak ile batılın kesin çizgilerle ayrıldığı o gün var. İşte bu yüzden gönlümüz rahat, vicdanımız sükûnet içinde.
Çünkü O (c.c.), kalplerin özünü bilendir. Biz unuturuz; O unutmaz.
Bırakalım onlar oyunlarına, maskelerine, planlarına devam etsinler. Nasıl olsa günü geldiğinde o maskeler bir bir dökülecek ve geriye sadece hakikat kalacak. Biz ise o gün; bugünkü suskunluğumuzun, sabrımızın ve duruşumuzun mükafatını alnımızın akıyla izleyeceğiz.
Biz işimize bakalım, önümüze bakalım. Çünkü göklerden gelen o sessiz adaletin sesi, dünyadaki bütün gürültüleri bastıracak güçtedir.
Muhabbetle…