Küresel şiddet
Dünyanın dört bir yanından gelen haber bültenleri, sosyal medya akışları ve günlük yaşamın içindeki
gözlemlerimiz, şiddetin farklı biçimlerde -fiziksel, psikolojik, ekonomik, siber- endişe verici bir
yaygınlıkla var olduğunu gösteriyor. Sokakta, okulda, işte, evin en mahrem köşesinde ve sanal
dünyada karşımıza çıkan bu olgu, “Şiddet neden arttı?” sorusunu zihnimize kazıyor. Bu artışı tek bir
nedene indirgemek mümkün olmasa da, birbirini besleyen karmaşık bir yapıyı anlamak gerekiyor.
ŞİDDETİN KÜRESEL OLARAK ARTIŞININ ÇOK KATMANLI NEDENLERİ:
Sosyo-Ekonomik Eşitsizlik ve Gelecek Kaygısı: Gelir uçurumunun derinleştiği, genç işsizliğin
yüksek olduğu, insanların temel ihtiyaçlarını karşılarken zorlandığı toplumlarda umutsuzluk ve öfke
yeşerir. Adaletsizlik algısı, şiddeti meşru bir tepki gibi gösterebilen söylemleri güçlendirir.
Kimlik Krizi ve Dışlanma: Hızla değişen dünyada bireyler ve gruplar kimliklerini koruma, anlam
arayışı içine girer. Etnik, dini, kültürel veya siyasi aidiyetler üzerinden ötekileştirme ve dışlanma,
gruplar arası gerilimi tırmandırarak çatışma ve şiddeti besler.
Dijital Dönüşümün Karanlık Yüzü: Sosyal medya, bir yandan iletişimi demokratikleştirirken, diğer
yandan nefret söylemini, zorbalığı (cyberbullying) ve dezenformasyonu hızla yayar. Sanal linç kültürü,
şiddeti normalleştirir. Ayrıca, şiddet içerikli oyunlar ve malzemelerin kolay erişilebilirliği, özellikle
gençler üzerinde duyarsızlaştırıcı bir etki yaratabilir.
Kutuplaşan Siyaset ve Nefret Söylemi: Siyasi liderlerin ve medyanın kullandığı ayrıştırıcı,
ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı dil, toplumsal gerilimi artırır. “Biz” ve “onlar” ayrımı derinleştikçe,
şiddet potansiyel bir çözüm aracı gibi sunulabilir.
Psikolojik Yıpranma ve Dayanıksızlık: Modern yaşamın getirdiği rekabetçi baskı, belirsizlik,
yalnızlaşma ve tükenmişlik duyguları, bireylerin stresle başa çıkma mekanizmalarını zayıflatır. Bu da
öfke kontrolü sorunlarına ve kişilerarası şiddete zemin hazırlar.
Geleneksel Çözüm Mekanizmalarının Zayıflaması: Aile, mahalle, dayanışma ağları gibi geleneksel
destek sistemlerinin zayıflaması, çatışmaları çözecek arabulucu yapıları ortadan kaldırabilir. Bireyler
kendini daha savunmasız ve yalnız hissedebilir.
ŞİDDET SARMALINDAN ÇIKIŞ İÇİN YAPILABİLECEKLER
Şiddet kaçınılmaz bir kader değildir. Toplumsal bir seferberlik ve çok yönlü bir mücadele ile
azaltılabilir.
Kök Nedenlere Odaklanmak: Şiddeti sadece güvenlik politikası olarak değil, bir kalkınma ve sosyal
politika sorunu olarak ele almak gerekir. Yoksullukla, eşitsizlikle, eğitimsizlikle mücadele, şiddetin
uzun vadede azalmasının temelidir.
Kapsayıcı ve Barışçıl Bir Dilin İnşası: Siyasetçiler, medya, eğitimciler, dini liderler ve sosyal medya
fenomenleri, birleştirici, uzlaştırıcı ve saygıya dayalı bir dili teşvik etmeli. Nefret söylemi ve
ayrımcılık her düzeyde etkin bir şekilde mücadele edilmesi gereken bir suç olarak görülmeli.
Erken Yaşta Barış Eğitimi: Okul öncesinden itibaren müfredata, duygusal zekâyı, empatiyi, çatışma
çözme becerilerini, şiddetsiz iletişimi ve insan haklarını içeren “Barış Eğitimi” entegre edilmeli.
Çocuklar, şiddetin bir çözüm olmadığını öğrenerek büyümeli.
Güçlü ve Erişilebilir Destek Sistemleri: Aile içi şiddet mağdurları, gençler, psikolojik sorunlar
yaşayan bireyler için ücretsiz psikolojik danışmanlık, sığınma evleri ve kriz hatları gibi destek
mekanizmaları yaygınlaştırılmalı ve etkin hale getirilmeli.
Siber Şiddetle Mücadele: İnternet platformları, nefret söylemi ve zorbalıkla daha etkin mücadele
etmek için yapay zekâ ve insan denetimini bir arada kullanmalı. Dijital okuryazarlık eğitimleriyle
bireyler, sanal dünyanın risklerine karşı bilinçlendirilmeli.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanması: Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, toplumsal cinsiyet
eşitliği algısının her alanda yerleşmesiyle doğrudan ilişkilidir. Erkeklik algılarının dönüşümü ve
eşitlikçi değerlerin içselleştirilmesi için kampanyalar ve eğitimler şart.
Sanat ve Sporun Birleştirici Gücü: Sanat, spor ve kültür faaliyetleri, özellikle gençler için öfke ve
enerjilerini yapıcı yollarla ifade edebilecekleri, bir arada yaşama kültürünü deneyimleyebilecekleri
güvenli alanlar sunar. Bu alanlar desteklenmeli.
Şiddetin arttığı bir dünyada suskun kalmak, onun ortaklarından biri olmaktır. Değişim, her birimizin
kullandığı dilde, çocuklarımıza verdiğimiz değerlerde, çevremizdeki ayrımcılığa gösterdiğimiz tepkide
ve daha adil bir dünya için gösterdiğimiz kolektif çabada başlar. Unutmayalım ki, şiddet öğrenilmiş bir
davranıştır. Öyleyse, onun yerine geçecek olan barış, diyalog ve empati kültürünü de hep birlikte
öğrenebilir ve inşa edebiliriz. Umut, eyleme geçenlerdedir.
GÜNÜN SÖZÜ: ŞİDDETE HAYİR