Hakimin el kitabı
Yolsuzluktan tutuklu Ekrem İmamoğlu’nun geçtiğimiz gün sahte diploma duruşması vardı.
Neydi mesele?
Barajı zor geçen vasat bir talebenin, baba parasıyla önce Kıbrıs’ta, hâlâ üzerinde şüpheler bulunan bölümlerden birine kaydedilmesi... Sonra da yaşıtlarının gece gündüz çalışarak, dereceye girerek kazandığı üniversiteye "paraşütle" indirilmesi.
Duruşma işte buna dairdi.
Kendisine sorular yöneltildi.
Biri de, hakkındaki yolsuzluklar sorulduğunda “bilmem kaç kuşaktır inşaatçıyız” dediği ailesinin maddi durumuydu.
Sorulacaktı elbette... Çünkü geçiş başvurusunu, “maddi imkansızlıklar” gerekçesiyle yapmıştı.
Kim bilir o dönem öğrenci kayıt bürosuna hangi kılık kıyafetle, hangi ajite edici hikayeyle gitti. Neyse, biz konumuza dönelim.
Ve elbette diğer pek çok soru yöneltildi.
Peki, İmamoğlu ne yaptı?
Bi tabi hiçbir soruya cevap vermedi.
Konuştu, konuştu, konuştu... Ancak cevap vermedi.
* Bol bol propaganda yaptı.
* Mahkeme başkanına “Böyle soru mu olur?” dedi.
* “Siz de bir gün yargılanırsınız” dedi.
* “Dik duruyorum eğilmem” dedi.
* “Demokrasi bu mu?” dedi.
Hatta hızını alamadı, günümüzün şike soruşturmalarına bile atıfta bulundu, “Futbol kulüplerini kapatacaklar” dedi.
Ama çıkıp da şunu diyemedi:
“Hakim bey siz neyden bahsediyorsunuz? Ben alnımın teriyle hazırlandım sınava. Derece yaptım, işte belgesi! Bana özel kontenjan açılmadı, kimsenin hakkını yemedim. İşte belgesi! Kimseyi araya sokmadım. Varsa soktuğum, belgesini gösterin!”
Diyemedi.
Çünkü bu konularda yapılacak savunma ancak hayal ürünü olur. O da başka endişeleri beraberinde getirirdi.
Peki, böylesi pespaye, böylesi gülünç, böylesi bayağı bir savunma sosyal medyada nasıl yankılandı dersiniz?
Murat’ın Amerika, Almanya, Belçika menşeili troll’leri yine muazzam bir iş çıkardı.
* “Ekrem Başkan hakimi şöyle ters köşe yaptı”
* “Böyle şoke etti”
* “Şöyle dumura uğrattı”
İçerikler gırla gitti, paranın hakkı verildi.
Malum kitle de bununla avunup “Bakın gördünüz mü hiçbir şey yok” naraları attı. Yürekler coştu. Küfürler edildi. Tehditler savruldu.
Ve bir duruşma daha bitti.
Sayın Mahkeme Başkanı...
Karşınızda ender bulunan bir vaka var.
Bu vaka ki; İstanbul’u sel götürdüğünde kayak tatilinden dönmeyişini “Bana tatil de yakışıyor” ucuzluğuyla savunan bir vaka.
Haliç’i ölüme terk ettiği ileri mikrobiyolojik arıtma tesisinin, muhtemelen meyhanelerde ezilen bütçesini geri çektiğini “temel atmama törenleriyle” duyuran bir vaka.
Ülkenin savcısını çoluk çocuğuyla tehdit ettiği duruşmada, “Bana bakan Atatürk’ü görür” diyebilen bir vaka.
Sayın Başkan,
Bu şahısla diyaloğa girilmez.
Bu şahsı sorgulamadan ziyade sorularına cevap verdiğiniz an bilin ki tuzağa çekiliyorsunuz.
Bu şahsın konu dışı her cümlesi, bilin ki önceden hazırlanmış zekice bir kurgudan ibaret.
Yargıya akıl verecek değilim. Ancak bilin ki orası sadece bir mahkeme salonu değil, siyaset sahnesinin gördüğü en kıvrak oyunculardan birinin şov sahnesi.
ÖZETLE SAYIN HAKİM SÖYLEYECEĞİM ŞUDUR
Sakın ola ki bu oyunun bir parçası olmayın.
* Soğukkanlılığınızı koruyun: Siz sinirlenirseniz, o kazanır. Siz sesinizi yükseltirseniz, o mağdur olur.
* Polemiğe girmeyin: Siz hukuk konuştukça, o siyaset konuşacak. Siz madde dedikçe, o "halk" diyecek. Bu kısırdöngüye girmeyin.
* Malzeme vermeyin: En ufak bir miminiz, en ufak bir cümleniz, akşamına "Zalim Hakim, Kahraman Başkan" kurgusuyla milyonlara izletilir. O malzemeyi o kurgu masasına vermeyin.
* Sadece belgeye odaklanın: Bırakın nutuk atsın, bırakın tribünlere oynasın. Siz ısrarla, inatla, robotik bir sabırla sadece ve sadece o diplomayı, o yatay geçiş evraklarını, o imzaları sorun.
Çünkü Sayın Hakim...
Karşınızdaki profil, "hukuki bir sanık" olmaktan çoktan çıkmış, mahkeme salonunu miting meydanına çevirmeye ant içmiş bir *"siyasi illüzyonist"*tir.
Siz siz olun...
Bu illüzyona kapılıp, adaletin terazisini şov dünyasının reytinglerine kurban etmeyin.
Benden söylemesi.