Dürt butonundan laf sokma sanatına
İtiraf Edin, Rahatlayın: Eskiden Laf Sokamadığınız İçin O Butona Basıyordunuz!
Hatırlar mısınız o günleri? Facebook’un o masum mavi-beyaz arayüzünde, profil fotoğraflarının hemen köşesinde duran, ne işe yaradığı tam olarak anlaşılamayan bir buton vardı: “Dürt” (Poke).
Yıllarca tartıştık durduk; kimine göre bir flört başlangıcıydı, kimine göre “Hey, ben buradayım” demenin en ilkel yolu. Ama geçenlerde aklıma gelen bir tespitle taşlar yerine oturdu. Meğer o buton, sosyal medyanın “laf sokamayanlar” için geliştirdiği bir rehabilitasyon aracıymış.
Evet, yanlış duymadınız.
Eskiden birine kızdığımızda, inceden bir sitem etmek istediğimizde ya da “Seni görüyorum, ayağını denk al” mesajı vermeye niyetlendiğimizde kelimelerimiz yetmezdi. Cümleyi toparlayamaz, lafı gediğine koymaya çekinirdik. İşte tam o an imdadımıza o buton yetişirdi. Tek tıkla, sessiz sedasız, risk almadan karşı tarafı dürter, sonra köşemize çekilirdik. Bir nevi dijital korkaklıktı belki ama iş görüyordu.
Peki ya şimdi?
Mark Zuckerberg o butonu tarihin tozlu raflarına kaldırdı. Neden mi? Çünkü artık ona ihtiyacımız kalmadı. Sosyal medya evrimi bizi öyle bir noktaya getirdi ki, o bastona yaslanmaya gerek yok. Çünkü bu konuda fevkalade iyiyiz.
Kabul edelim; ben dâhil hepimiz, klavye başında birer hiciv ustasına, birer laf cambazına dönüştük.
Eskiden “Acaba yanlış mı anlar?” diye yutkunan bizler, şimdi 280 karaktere dünyaları sığdırıyoruz. Laf sokmak artık bir ihtiyaçtan öte, adeta bir ata sporu hâline geldi. “Dürt” butonuyla yetinen o mahcup kitle gitti; yerine imaları havada uçuşan, en sofistike cümlelerle taşı gediğine koyan bir nesil geldi.
Sabah uyanıyoruz, gündeme bakıyoruz ve parmaklarımız kaşınmaya başlıyor. Birine cevap verirken, bir olayı eleştirirken ya da sadece kendi hâlimizde takılırken bile o eski tutukluktan eser yok. Hepimiz hazırcevap, hepimiz zehir zemberek…
Teknoloji mi bizi bu hâle getirdi, yoksa içimizdeki cevher mi ortaya çıktı bilinmez. Ama görünen köy kılavuz istemiyor; artık birbirimizi parmak ucuyla dürtmüyoruz. Cümlelerimizle, tespitlerimizle ve o “muazzam” laf sokma becerimizle birbirimize dokunuyoruz.
O yüzden “Dürt” butonuna rahmet, bugünkü keskin dilimize sağlık dileyelim. Ne de olsa artık o butona basacak parmağımız değil; çok şükür lafı gediğine koyacak cesaretimiz var.
Muhabbetle…