İstanbul
Parçalı bulutlu
8°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Gazeteci konuşuyor, siyasetçi susuyor

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türkiye’de bir süredir tuhaf bir yer değiştirme yaşanıyor. Televizyon ekranlarına baktığınızda siyasetçiler yok, ama siyaset var. Daha doğrusu siyasetçinin yapması gereken işi yapan gazeteciler var. Tartışma programlarında konuşanlar, pozisyon alanlar, savunanlar, hücum edenler çoğunlukla gazeteciler. Oysa asıl konuşması gerekenler, yani karar alanlar, yasa yapanlar, iktidar ve muhalefetin gerçek aktörleri ya ortada yok ya da davet edilmediklerini söylüyorlar.

Bu tablo, yalnızca bir yayıncılık tercihi değil; gazetecilik açısından ciddi bir kırılma noktası oldu.

MESAFENİN KAYBOLDUĞU YER

Gazetecilik, mesafe işidir. Güce yaklaşmadan onu izleyebilme becerisidir. Soru sormak, sorgulamak, çelişkiyi yakalamak ve kamu adına hesap sormaktır. Ancak bugün ekranlarda gördüğümüz manzara, bu mesafenin neredeyse tamamen kaybolduğunu gösteriyor. Gazeteci, yorum yapmaktan çıkıp taraftarı olduğu siyasi partinin politikalarını anlatır hale geldi. Bir partinin tezlerini savunuyor, diğerinin argümanlarını çürütmeye çalışıyor. Üstelik bunu yaparken çoğu zaman “ben gazeteciyim” zırhının arkasına saklanıyor.

Oysa bu, ne gazetecilik ne de sağlıklı bir siyasal tartışma zemini üretir.

DÜNYADA GAZETECİ NEREDE DURUR?

ABD’de, Avrupa’da bir gazeteci ekrana çıkıp bir partinin sözcüsü gibi konuşmaz. Elbette görüş bildirir, analiz yapar, eleştirir. Ama çizgiyi bilir. Kime ait olduğunu değil, kimin adına soru sorduğunu bilerek soru sorar. Bizde ise bu sınır neredeyse tamamen silinmiş durumda. Gazeteciler, siyasi aktör gibi konuşuyor; siyasetçiler ise bu boşluğu memnuniyetle izlemekle yetiniyor.

Bu durum, kısa vadede ekranları dolduruyor olabilir ama uzun vadede kamusal tartışmayı çoraklaştırdığı gibi siyasal muhataplara olan güveni de zayıflattı.

UÇAKTAKİ DEĞİŞİM EKRANDAKİ SONUÇ

İktidar-medya ilişkilerinde yaşanan dönüşüm de bu tablonun önemli bir parçası. Gerek AK Parti’yi gerekse muhalefet partilerini özellikle geçmişte yurt içi ve yurt dışı temaslarında alan muhabirleri tarafından takip edilirdi. Sahada olan, zirve izleyen, dış politikayı, sektör bilen gazeteciler bu temasları aktarırdı.

Zamanla bu yapı değişti. Hem uçaklara hem de gezi ve davetlere dönüşümlü olarak Ankara temsilcileri, genel yayın yönetmenleri, köşe yazarları davet edilmeye başlandı. Son dönemde ise bu liste daha da genişledi. Ancak çeşitlilik artarken, gazetecilik geçmişi, muhabirlik deneyimi, uluslararası zirve izlemiş olmak, sektöre hakim olmak ve dış politika bilgisi gibi temel kriterlerin geri plana itildiği izlenimi güçlendi.

Oysa bu detaylar, haberciliğin omurgasıdır.

VEKÂLETEN SİYASET DÖNEMİ

Ekranlarda gazetecilerin parti temsilcisi gibi konuşmasının bir nedeni de tam olarak burada yatıyor. Siyasetçi ne sahada ne de ekranlara gelmeye cesaret edemedikleri için boşluk oluştu. O boşluk da gazeteciler tarafından dolduruldu. Ancak bu doldurma hali, gerek mesleği gerekse siyaseti zenginleştirmediği gibi; aksine aşındırdı.

Gazeteci, bir süre sonra sorgulayan değil savunan, mesafe koyan değil taraf olan bir figüre dönüşdü. Ve en kötüsü, izleyici de bu durumu normalleştirdi.

HERKES KAYBEDİYOR

Bu tablo hem gazeteciliğe hem siyasete zarar veriyor. Gazetecilik, güvenilirliğini kaybediyor. Siyaset ise hesap vermekten kurtuluyor. Çünkü sorumluluk, seçilmişlerden seçilmemişlere devrediliyor.

Partilerin politikalarını anlatması gerekenler siyasetçilerken, bu yük gazetecilerin omuzlarına bırakılıyor. Böyle olunca da gazeteci etiketleniyor: “Şu partinin gazetecisi”, “bu partinin kalemi” diye.

Oysa gazetecinin partisi olmaz, siyasi görüşü tabiiki olur. Gazetecinin tarafı şeffaf kriterler ile bilgilendirme sorumluluğuna haiz kamuoyudur.

ÇİZGİYİ YENİDEN ÇİZMEK

Artık açık bir çağrı yapma vakti gelmedi mi? Tartışma programlarına işin gerçek sahipleri çıksın. İktidar da muhalefet de kendi sözünü kendi söylesin. Gazeteci, moderatörlüğünü yapsın, sorusunu sorsun, çelişkiyi göstersin. Ama vekâleten siyaset yapmasın.

Çünkü çizgi aşıldı. Ve bu çizgi yeniden çizilmezse, kaybeden yalnızca bir meslek değil, kamusal tartışmanın kendisi olacak.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...