İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

GÜZELLEME

YAYINLAMA:

Şom ağızlıyım galiba. Geçen hafta Britanya Avrupa Birliği’nden çıkarsa Mr. Cameron’un da başbakanlık konutundan çıkması gerekeceğini belirttim ya. İki güne kalmadan tasını tarağını toplamaya başladı adamcağız. Boşanma işlemleri biraz vakit alacak. Öfkelenen Avrupalı sabık ortaklar “Acele et, hemen toz ol” diye sabırsızlanınca Alamanyalı Angela (Melek) Merkel bacımız “Çirkinleşmeyelim” uyarısında bulundu. Yani uygarlık yuvası kıta çok güzel de, çirkinleşmesinden kaçınılmalı. Hayır, Hitler’i hatırlatmayacağım. Daha da yakın geçmişine gelelim.

Düşünün (çıldırmadan düşünebilirseniz). On yaşında bir çocuksunuz. Küçücük odaya bir sürü üniformalı zorba dolmuş. Arkanızdaki biri sizi kollarınızdan sımsıkı kavramış; kımıldayamıyorsunuz. Bir iki metre önünüzde annenizle ablanız yere yatırılmış, giysileri boğazlarına kadar sıyrılmış; ırzlarına geçiliyor. Çığlıklara dayanamayınca avaz avaz sövüyorsunuz. Adamlardan biri tüfeğinin namlusuyla karnınızı dürterek hırlıyor:

“Sus ulan! Sana da sokarım bunu.”

Hepsi gülüyorlar kahkahalarla. Anneniz iki çığlık arasında size yalvarıyor:

“Sus yavrum. Sus.”

Adi suç değil. Birleşmiş Milletler kayıtlarına geçmiş bu olay. Devlet emriyle, sistemli biçimde ve çok yerde uygulanıyor. Evlerde, otel odalarında, barakalarda, kışlalarda, spor salonlarındaki güreş minderlerinin üstünde.

Düşünün. Bu sefer kendinizi o üniformalı alçaklardan birinin yerine koyarak (koyabilirseniz). Bir yamaçtasınız. Toprak yola dizili kamyonlardan elleri bağlı tutsaklar indirilip hendeklere yüzükoyun yatırılıyor yan yana. Biri önünüzden geçerken göz göze geliyorsunuz. Çocuk denecek yaşta. Küçük kardeşinize benziyor. O şirin oğlanla oynarken hendeklerden nasıl atladığınızı hatırlıyorsunuz bir an için. Bebekken annenizin onu emzirişi, bir gün sizin de biberonla ağzına süt verişiniz gözünüzün önünden geçiveriyor. Bu oğlan da kim bilir nasıl yetiştirildi? Sevenleriyle neler yaşadı? Neler yaşayacaktı?

“Operasyonun komutanı” ablak suratlı şişkonun öfkeli sesi duyuluyor:

“Sallanmayın! Çabuk!

Önünüzdeki çocuk da öteki tutsakların yanına yatırılıyor. Hendek yolun dönemecine kadar öyle yüzükoyun sıralanmış insanlarla dolu. “Hadi!” emriyle arkadaşlarınız onları enselerinden kurşunlamaya başlıyor. Siz de namluyu şirin oğlanın başına doğrultuyorsunuz. Kafası güzel, tostoparlak. Saçları pırıl pırıl. Parmağınız tetikte. Çekmek gelmiyor içinizden.

“Ne bekliyorsun lan! Tek canlı Boşnak kalmayacak demedim mi?”

Emir büyük yerden. Kahraman lider Ratko Mladiç gözünü size dikmiş. Çekiyorsunuz tetiği. Çocuğun kafatasındaki delikten fışkıran al kan hendeğe sızıyor. Ama çamurlaşan toprak kırmızı değil. Domuz pisliği renginde.

Srebrenitsa’da 8 bin küsur kere tekrarlanan o canavarlık devlet politikasından, yani hesabı kitabı yapılıp soğukkanlılıkla alınan resmî kararlardan kaynaklanıyordu. Suç yalnız Sırpların değil. Kurbanlar Avrupalıların sözüne inanmış, silah bırakıp Hollanda birliğinin koruduğu “güvenli” bölgede toplanmışlardı. Şimdi “Biz de Britanya gibi referandum yapıp bağımsızlaşalım” diye tutturan Hollanda’nın askerleri onları Sırp faşistlere teslim edip sıvıştılar. İnsan haklarının kalesi, demokrasi bekçisi, güzel Avrupa! Aman dikkat: Sakın çirkinleşme.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...