İstanbul
Parçalı bulutlu
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​NE OLDU, GÖKHAN VATANINI MI SATTI?

YAYINLAMA:

Adam zaten adı üzerinde, profesyonel futbolcu. Yani emeğinin karşılığını alıyor. Ne yaptı yani? Nedir bu sersemce tantana? Sanki bunca yıl çok kötü oynadı da, sırf siz sevdiniz diye takımda kaldı öyle mi?

Fanatik futbol taraftarlarını hiç anlamayacağım. Sanki birileri böyle zamanlarda gözlerine mil çekiyor. Hiç birşey görmüyorlar.

Fenerbahçe izleyicisinin Gökhan Gönül’e olan tavrından bahsediyorum. Terk edilmiş eş gibi davranıyorlar, “Beni nasıl bırakır gider” diye bağırınıyorlar. Sanki adam (Veya kadın) gitti başkasıyla evlendi, yeni eşini koluna takarak karısının mahallesine geldi evinin önünde tur atıyor.

Bir profesyonel futbolcu, takım değiştirdi diye “Hain” oluyorsa, yabancı bir takıma transfer olduğunda “Vatanı mı satmış olacak” yani?

Bir futbol takımına istediğiniz anlamı yükleyin, hatta zorlayın, hatta saçmalayın, hatta ve hatta hayatınızın en önemli unsuru yapın, yine de Gökhan Gönül’e olan bu tavırların 10’da birinin makul görüneceği kadar bir gerçeklik yaratamazsınız.

Söylediklerim her takımdan bütün fanatik taraftarlar için geçerli. Anlamalılar ki bu bir profesyonel ilişki. Diyelim ki bir futbolcu var kötü oynuyor ama takımını çok seviyor. Bu ilk 11’de yer almasına yol açabilir mi? Tabii ki hayır. En başta kendiniz bağırırsınız. Pekiyi tersi olsa: Kesinlikle oynar.

Hesap bu kadar basit.

“Biz bağıralım. Moralini bozalım. O da kötü oynasın. Belki maçı kazanırız” diye düşünülüyorsa da çok yanıldıkları ortada. Bu tavırların tam tersi sonuç doğuracağı açık değil mi?

Bugünlerde çok daha önemli konularda tavırlar gösterilir - gösterilmesi gerekirken, konuştuğumuz şeylere bir bakın Allah aşkına.

Bu ne yaman çelişki anne

Haklı olarak, dolar yükseldiğinde bağırınıyoruz. Ama hepimizin cebinde dolar. Vatandaş bu kadar doları niye alıyor ki? Bir yandan bağırınıp diğer yandan Amerikan ekonomisine yatırım yapmak ne yaman bir çelişki? Merkez Bankası bile rezervlerini dolarda tutuyor. Artık bunun daha ötesi var mı?

Üstelik doları kumara çevirdik. Sözleşmelere koyulan dolarlı rakamlar ya bir tarafın, ya diğer tarafın lehine. Her iki durumda da kaybeden biri var. Dolar ile kira almaya çalışan ev sahipleri sanki bakkalda ekmek dolarla satılıyormuş gibi davranıyorlar. Tamam doların ekmek fiyatları üzerinde çok dolaylı bir etkisi var ama bu kadarı da abartı.

Alışveriş merkezleri yaptık, dolarla kiraya verdik. Serbet bölge desen hepten dolarla. Yol yaptık dolarla geçiş ücreti belirledik. Benzin fiyatlarımız dolarla, cep telefonumuz dolarla, şirket bilançoları dolarla, krediler dolarla, kiralar dolarla, otomobil fiyatları dolarla. Uçak biletleri dolarla. Yani elin Amerikası hapşırsa, bizim grip olmamız bu yüzden.

Tamamı yurt içinde üretilen ürünler bile dolarla. Ne oluyor yahu... Diye düşünürken fark ettim ki Orhan Veli’nin ünlü şiiri “Bedava” da, bedava kelimesini kaldırıp yerine “Dolarla” koyarsak bugünkü durumumuzu tam olarak yansıtıyor. Ben de sizin için yaptım:

Dolarla yaşıyoruz, dolarla;

Hava dolarla, bulut dolarla;

Dere tepe dolarla;

Yağmur çamur dolarla;

Otomobillerin dışı,

Sinemaların kapısı,

Camekanlar dolarla;

Peynir ekmek değil ama

Acı su dolarla;

Kelle fiyatına hürriyet,

Esirlik dolarla;

Dolarla yaşıyoruz, dolarla.

20 kişi saldıran ‘erkek’, dayak yiyen ‘i..e’ öyle mi?

Kerimcan Durmaz’ı bilmeyeniniz yoktur. Kendine özgü bir genç. Eşcinsel olduğunu da saklamıyor. Kendi başına bir meslek tutturmuş yaşayıp gidiyor. Yaptığı iş ise DJ’lik. Yani gece kulüplerine gidip müzik çalıyor. Çok da ilgi görüyor. Çıktığı yerler tıklım tıklım dolu. Para kazanıyor falan. Seveni var, sevmeyeni de varmış belli ki.

Önce kazandığı paraya kafayı taktılar, “Şu kadar kazanıyor, bu kadar kazanıyor diye. Sonra sıra ‘fenomenliğine’ geldi. Ve beklenen oldu sonunda.

Samsun’da müzik çaldığı bir gece kulübünde işini bitirdikten sonra sahneden inerken saldırıya uğradı. Tam 20 kişi 20’li yaşlarında birini aralarına aldılar ve bayıltana kadar dövdüler. Darmadağın oldu. Yanındaki arkadaşının da kolunu kırdılar.

Rezalet bununla da sınırlı kalmadı. Bu ekip daha sonra ertesi gün karakola gidip alkışlar içinde teslim oldu. Savunmaları ise: “Türk gençlerini i..e yaptılar” oldu. Sanki vatanı kurtardılar sıra başkasının cinsel hayatına geldi. Sanki Kandil’e gidip Murat Karayılan’ı dövdüler de kahramanlık övgüsü bekliyorlar gibi. Yaptıkları düpedüz bir nefret suçu olduğu halde, serbest kaldılar. Tutuksuz yargılanacaklar.

Şimdi oturup düşünün bakalım. Tam 20 kişi pusu kurup birine saldıracaksın, sonra marifetmiş gibi alkışlanarak teslim olacaksın. Sonra da kendince ‘erkeklik’ dersi vereceksin.

Bu olayda kim ‘erkek’ sizce?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...