İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​YÜRÜMEDEN YÜRÜMEYE FARK VAR

YAYINLAMA:

Yıl 1991.

Turgut Özal Cumhurbaşkanı.

Yıldırım Akbulut da atanmış Başbakan.

Alarko Grubu Eş Başkanı ısrarla Zonguldak Kömür Madenlerinin ekonomik olmadığını ve kapatılmasını gerektiğini anlatıp yazıyordu ne hikmetse.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut’tu.

Erken yaşta trafik kazasında vefat eden ve “Jaguarlı Şemsi” diye ünlenen Şemsi Denizer de Genel Maden İş Sendikasının cevval ve medyatik genel başkanıydı.

Bir tarafta kapatılma tehditleri, bir tarafta çalışanların sosyal hakları sebebiyle Şemsi Denizer karakışın ortasında şubat ayında bir yürüyüş başlattı.

Kar-tipi ortamında “Çankaya’nın şişmanı/ İşçi düşmanı” sloganlarıyla Bolu’ya geldiler.

Polis yürüyüşü durdurdu.

Ve müzakereler başladı.

O arada biz de Mustafa Sağlamer ve Muzaffer Yazıcı ile organize ettik. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut, iş adamı İshak Alaton ve Sendika Başkanı Şemsi Denizer’i Bab-ı Ali Toplantılarında buluşturduk.

Taraflar eteklerindeki taşları döktüler. Konuştular. Tartıştılar.

Ve konu o ay içinde çözüme kavuştu.

Diyeceğim şu:

1- Yola çık. Yürü. Fakat bir amacın olsun ve sonuç alma becerin. Yoksa yürümenin sonu yok ve yollar yürümekle aşınmaz!

2- Hepimizin düşünmesi lazım. Bir zamanlar nasıl bir ülkeymişiz ki, Refahyol’u antidemokratik yollarla yok etmek için ülkeyi oksijensiz bırakma pahasına yargıyı Fetö’ye bağışlamışız.

Niyetler düzgün olursa ve konuşup tartışıp anlaşmayı başarabilirsek, çözemeyeceğimiz hiçbir problem yok.

Hal böyleyken, Ramazan’da LGBT olayları çıkıyorsa, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünün ikinci bir Gezi olayına zemin hazırlama eylemi olduğu iddia ediliyorsa, kimse çıkıp da “sonuç” almak için her problemi gündeme getirmenin bir zamanı, zemini ve şekli olduğunu taraflara anlatamıyorsa…

İşte o zaman insan kuşku duymaya başlıyor.

Hepimizin iddiası vatan- millet sevgisi…

Ama yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla zarar verdiğimizi umursamıyoruz.

Bugün geriye dönüp bakınca kim “Ben kusursuzum” diyebilir?

Diyemez.

Diyemez fakat kimse de faturasını ödediğimiz kusurları sahiplenmiyor.

Hem çok yazık.

Hem çok acı.


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...