İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

KURGUYU BOZAN BAYRAMLAR!

YAYINLAMA:

Bir tasarının içindeyiz. Oradan bakıyoruz dünyaya. Tasarlayarak, hesaplayarak bakıyoruz. Bakışımızla dünya arasında görmemizi, fark etmemizi engelleyen ince bir perde var. Gökyüzünün inceliklerini, ağaçların rengini, asfaltı, binaları, yaşadığımız evi, balkon demirine konan kuşları ve en önemlisi de insanları; yan masada oturan, karşı dairede ikamet eden, sokakta, şurada burada aynı havayı soluduğumuz insanları, nihayetinde bakış açımızda bulunan şeylerin oluşturduğu kompozisyonu göremiyoruz. Göremiyoruz ve bu körlüğün maliyeti, neden olduğu ziyan oldukça büyük. Çünkü içinde bulunduğumuz zamanı bizden alıp götürüyor. Körlük avucumuzun içinden kayıp giden vakit demek. Giden zamana ise hükmü geçmiyor insanın. Belki de bu yüzden sık sık geriye dönüp bakıyoruz. Nerede o eski bayramlar kalıbında anlamını bulan şey, bayağı bir nostaljinin çok ötesinde, ziyan edilmiş vakte bir mersiyedir belki...

***

Güçlü bir kurgunun içindeyiz. Ellerimiz ayaklarımız prangalı. Her şeyi belirleyen o. İhtiyaçlarımızı ve alışverişlerimizi, değerlerimizi ve kavramlarımızı, davranış biçimimizi ve insan ilişkilerimizi belirliyor. O kurgunun kıymet biçtiği şeyi kıymetli buluyoruz. Oradan bağırarak özgürlük talep ediyoruz. Oradan haykırıp adalet diyoruz. Oradan insan hakları diye naralar atıyoruz. Özgürlük dediğimiz şeyin özgürlükle, adalet dediğimiz şeyin adaletle, insan hakları dediğimizin şeyin ise insan haklarıyla ilişkisizliğini çözemiyoruz. Estetize edilmiş dünyamızda estetize edilmiş taleplerle huzursuzluğumuzu, vicdanımızı bastırmaya çalışıyoruz. Yine de engel olamıyoruz, kabuk bağlamayan yara kanıyor.

Okumayı ve yazmayı önemsiyoruz. Ama okumak bizi tasarılara karşı, kurgulara karşı uyanık kılmıyor. Derinleştirmeyen okuma önyargılarla yoğuruyor kişiyi. Öyle oluyor çoğunlukla. Okuyarak öğretilmiş bir özgürlükle donatılıyoruz. Öğretilmiş öfke ve kinle doluyoruz. Sonrası birden bire yırtılan gökyüzü, birden bire bastıran yağmur ve sel baskını... Sonra öğretilmiş kontrol mekanizmasıyla gerçeğin acı yüzüyle karşılaşmak. Hiçbir şey olmamış gibi umursamaz... Ne var ki umursamazlık olanı ortadan kaldırmıyor.

***

Yıllar önce Ankara'da bir eyleme denk gelmiştim. Kızılay’a çıkan Sakarya Caddesi’nde bir grup toplanmıştı. Çoğunluğu lise öğrencilerinden oluşuyordu. Azınlıkta da kalsalar aralarında üniversiteliler ve orta yaşlılar da vardı. En az o grup kadar polisler etrafta cirit atıyordu. Duruşları, kıyafetleri, ellerdeki pankartlarla siyah beyaz bir fotoğrafın canlanışına şahit oluyorduk. Yürüyüşle birlikte atılan sloganlarla fotoğrafın eksik parçası tamamlanıyordu. Hepsi öfkeli öfkeli slogan atıyordu. Kafamda dolaşan soru şuydu: Lise öğrencilerini bu kadar öfkelendirecek ne olmuştu? Orta yaştakiler tamam, öfke duymalarına neden olacak birçok şey yaşamış olabilirlerdi. Peki ya liseliler... Cevabı bulmak güç değildi. Öğrenilmiş bir öfkeyle daha birer fidan halindeyken doldurulmuşlardı. Mevzuata uygun olarak ağacı yaşken eğmişlerdi. Her biri nefretle yüklü birer bedene dönüştürülmüşlerdi.

***

Kurgu bozulabilir. Doğal afetler; deprem, çığ, toprak kayması veya tsunami kurguyu bozar. Doğal afetlerin yanı sıra kutlu vakitlerin de kurguyu bozan bir tarafı var. Ramazan kurguyu bozan kutlu bir ay. Zamanı an be an idrak etmeye imkan verişi, yeme içme ihtiyacını alışkanlıktan çıkarışı, zihni temizleyen özelliğiyle ramazan o güçlü kurguya vurulmuş büyük bir darbe. İkinci darbe ise, bayram. Geriye bakıp eski bayramları anmak yerine bu bayramın hakkını vermek. Bu bayramın ve bu vaktin. O zaman tasalarla birlikte tasarılar ve kurgular da biter...

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...