İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​"ULAN BARİ KABADAYILIK BİZDE KALSIN"

YAYINLAMA:

Ünlü Atlı Köşk. Şimdinin Sabancı Müzesi. O zamanlar Sakıp Sabancı’nın evi. Bir kokteyl var. Türkiye’nin en ünlü yazarları da orada.

Sakıp Sabancı müthiş bir insandı. Tanıyıp, bırakın tanımayı uzaktan da olsa bilip sevmemek imkansızdı. Herkesle iletişim kurabilirdi. Tek başına ayaklı bir ordu gibiydi. Kendisini en son Galatasaray’ın Avrupa Kupasını aldığı Kopenhag’da görmüştüm. Kalabalığın içinde şampiyonluğu kutlayan Türk taraftarlarla birlikte eğleniyordu. O derece sevimliydi yani.

Sakıp Bey kitap da yazmıştı. Kitaplarından birinin adı “Para başarının mükafatıdır”dı. Deneyimlerini aktarmak istemişti. Aklımda kaldığı kadarıyla biraz iri puntolarla dizilmiş ince sayılabilecek, bir “kitap” da diyemeyeceğim, bir broşür irisi gibiydi.

Sakıp Bey bu kitabın tanıtım kokteylini de o zamanlar oturduğu yer olan Atlı Köşk’te yapmıştı. Şimdi müze olan ev, o zamanlar da aslında müze gibiydi. Duvarlar Sakıp Bey’in topluma miras olarak bırakmayı planladığı ve onun istediği gibi de olan eşsiz eserlerle doluydu.

Davetliler arasında Türkiye’nin en ünlü yazarları da vardı. Geçmiş zaman. Yaşar Kemal‘i hatırlıyorum mesela. Bir de Çetin Altan’ı. Çünkü onlar ayakta dururlarken aralarına sızmış sohbetlerini dinlemiştim bir süre.

Tabii ki Sakıp Bey konuklarıyla ilgileniyordu. Bir ara bizim iki müthiş kalemin yanına geldi. Kitabını nasıl bulduklarını sordu. Yaşar Kemal ve Çetin Altan. Üst üste beş kere okusanız bile gözünüzü kapatıp aynı cümleleri bir daha kuramayacağınız satırların yaratıcısı iki yazar. Ne desinler? Çetin Altan cevap vermek yerine bir anekdot anlattı:

“Tanzimat dönemi. Ortalık sivil paşa dolu. Yani askeriyeden değiller de sivil olarak paşa unvanı almışlar. Bir de tabii onların çocukları “Paşazadeler” var. Bu paşazadeler şımarıklıkları ile ünlü. Para ve güç onlarda.

O zamanlar Galata çevresinde genelevler var. Bu genelevlerin özelliği haftada bir gün kapalı olması. Bunun amaçlarından biri çalışan kadınların haftada bir gün de olsa dinlenmesi. Diğeri ise bu kadınların sevgilileri yani “Dostları” ile vakit geçirebilmesi. Buna “Dost günü” deniyor.

“Dost gününde” kadınların namlı kabadayılar olan sevgilileri bu genelevlere geliyorlar. Yeniliyor, içiliyor, eğleniliyor.

İşte böyle bir dost gününde birkaç paşazade bir genelevin kapısına dayanmış. Kapıcı nazikçe içeriye alamayacağını, çünkü “Dost günü” olduğunu söylüyor. Kapıya dayanan şımarık paşazadeler ısrarcı. İlla içeriye girmek istiyorlar. Kapı aralığında bir itişme kakışma.

Kapıcı içeride kabadayıların olduğunu, içeriye girmelerinin imkânsız olduğunu anlatmaya çalışıyor. Derken, sinirlenen paşazadelerden biri cebince taşıdığı çakıyı çıkartıp kapıcıyı tehdit etmeye kalkıyor.

Kapıdan yükselen sesleri duyan bir kabadayı şöyle bir kafasını uzatıyor. Sonra belindeki saldırmasını tutarak bir nara atıyor: “Ulan at sizde araba sizde. Mal sizde mülk sizde. Bari bırakın bir kabadayılık bizde kalsın.”


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...