İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

SUSKUN RUHLARIMIZ, HASTA BEDENLERİMİZ...

YAYINLAMA:

Tartışmak iyidir aslında. Ofiste, evde ya da arkadaşlarınızla gittiğiniz bir yemekte... Kısacası insanların bir arada olduğu her yerde. Ama hep medeni sınırlarda. Birbirini hedef almadan. Saygı sınırlarını aşmadan. Kırıp dökmeden.

Aklından geçenleri paylaşmak insanı rahatlatır. Farklı fikirlerin çarpışması, bazen başkalarının duygularını anlayabilmemizi sağlar. Tartışmalardan çoğu kişinin korktuğu gibi sadece ayrılıklar doğamaz, insanların sandıkları kadar birbirlerine uzak olmadıkları da görülebilir.

Söylemek istediklerimizi her zaman dile getiremeyiz. Ağzımıza kilit vurmamızı gerektiren durumlar, dönemler olabilir. Karşımızdaki kalp krizi geçirdiği ya da kanser tedavisi görmekte olduğu için susarız. Yaşlı der susarız.“Yöneticim” der susarız. Eşimizden ayrıldığımız için suçluluk hisseder, çocuğumuza karşı hep susarız. Babasını kaybeden arkadaşımıza “Aman bu hassas dönemde bir şey söylemeyim” diyerek kendimizi frenleriz. Eşi işsiz kalan arkadaşımızın, oğlu üniversite sınavlarını kazanamayan komşumuzun ruh haline empati kurar, susarız. Karşımızdakinin kendisini kötü hissetmesine yol açacak bir söz ya da davranışta bulunmamak, onu sinirlendirmemek veya kırmamak adına susarız. Ve hep içimize atarız.

DİLE GETİRİLEMEYEN DUYGULAR İÇİMİZDE DEVLEŞİR!

Oysa, dile getirilemeyen duygular; kırgınlıklar, sitemler içimizde devleşir. Hep alttan alanın, hep idare edinin, karşılık beklemeksizin hep verenin kendimiz olduğunu düşünmek gerginleştirir insanı. O kişiye karşı tahammülsüzleştirir. Peki, ya kendi ruhumuzda, bedenimizde olanlara ne demeli? Nefesimiz ve kalbimiz hızlanır. Vücudumuzun tüm kasları gerilir; buna bağlı olarak baş ağrısı gibi sorunlar yaşarız. Stres, endişe, öfke gibi duygular hormon dengemizi altüst eder. Negatif duygu ve düşüncelerin karanlık gölgesi hücrelerimizi esir alır. Başkalarının iyiliğini, sağlığını düşünürken, kendi sağlımızdan oluruz aslında.

KARŞISINDA SUSTUĞUMUZ İNSANIN OYUNCAĞI OLURUZ

Beynimize demir atan soruları, karşımızdakinin söylediklerine tam tamına zıt olan fikirlerimizi içimize atarken, suskunluğumuzun erdemden değil, korkaklıktan geldiğini düşünülür. Sustuğumuz insanın oyuncağı oluruz. Geri adım attıkça, o daha çok üzerimize gelir. Sonunda sırtımız duvara yaslandığında, kaçacak yer kalmadığını görürüz. İkili ilişkilerde de böyle bir güç dengesi vardır işte. Anne ve babaların çocuklarıyla ilişkisi de bu denklem üzerine kuruludur. Sevgiliyken de, evliyken de ilişkilerin aritmetiği böyledir. Eşitler üzerine kurulu olmayan, hep bir tarafın omuzlarına yük binen ilişkiler yürümez.

İçindekileri söylemek insanı rahatlatır. Katılmadığınız, onaylamadığınız konuları karşınızdakiyle paylaşmak ruhumuzu özgürleştirir. Balon gibi şişen ruhlarımızın havası dile geldiğimizde inmeye başlar. Bu yüzden başkalarının negatif enerjilerini sünger gibi çekmeyin. Konuşun, söyleyin, tartışın rahatlayın! Karşınızdaki bunu kavgaya dönüştüren bir kişiliğe sahipse, konu büyümeden o mekanı terk edin. Unutmayın tartışmaktan bahsediyoruz, kavga etmekten değil!


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...