İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

PAÇA ÇORBASI MEĞER İŞE YARAMAZMIŞ

YAYINLAMA:

Gençlik zamanımda bir otomobilin altında kalıp 6 ay yatmıştım. Parçalanmış diz kapağı, çatlamış kalça kemikleri falan. 6 ay fizik tedavi. Annem sağ olsun her gün, ama her gün paça çorbası içirmişti. Sonra da ben iyileşince bunu ailecek paça çorbasının hikmetine saymıştık. Ancak ortaya çıktı ki, öyle bir hikmeti yokmuş.

Türk bilim adamları oturmuş, araştırmış. Meğer paça çorbasının içinde bulunan kolajen iri taneliymiş. Yani bağırsaklar tarafından emilemiyormuş. O yüzden de bir işe yaramıyormuş. Bağırsaklar tarafından emilemeyen kolajen de ne yapsın vücut dışına olan yolculuğu sırasında doğal olarak böbreklere uğrayınca, böbreklere ciddi bir yük oluşturuyormuş. Yani anlayacağınız fayda yerine zarar verebiliyormuş.

Peki paça çorbası işe yaramıyorsa ne işe yararmış dersiniz? İşte o ilginç. Meğer Morina balığının derisinde bulunan bir madde çok işe yarıyormuş. Buradaki sorun bizim denizlerimizde Morina balığı yok. Okyanusta çıkıyor bol bol. O da okyanusun her yerinden değil kuzey, yani soğuk tarafında. "Yani zaten balık tüketmeyen bir milletiz, Morina'yı nereden bulacağız?" derseniz, benim de buna verecek cevabım yok.

70 yaşında 2 bin yıl yaşayacak ağaç dikmek

Şimdi 96 yaşında olan Hayrettin Karaca ile bundan 25-26 yıl önce röportaj yapmıştım. Yalova'daki arboretumunda. Bana gezdirmiş, anlatmıştı. Gözleri nasıl gururla parlıyordu, hala aklımda. Sonra bir ağaca sarılıp, elleriyle okşayarak anlatmıştı: "Bu ağacı ben diktim. 2 bin yıl yaşayacak" diye. O zaman belli ki gençliğin de etkisiyle bu söze pek de bir önem vermemiştim. Hatta abartılmış bir sevgi diye düşünmüş bile olabilirim. Dün Hayrettin Karaca ile yapılmış bir röportaj okudum. İşte o an geldi aklıma. Aradan geçen zamanda, ben de Toprak Dede'nin o ağacı ektiği yaşa yaklaştığımı fark ettim. Ve o zamanlar ne kadar aptal olduğumu.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...