İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ZİLLER ÇALIYOR

YAYINLAMA:

Sanayi devrimi, dünyadaki imparatorlukların yıkılması ve ulus devletlerin kurulmasının en önemli nedeni oldu. Kendi içinde merkezi iradeye bağlı yaşayan ırklar, halklar, tebaalar, sanayi devrimi ile uyandı veya uyandırıldı. Kır kökenli yaşamdan şehirleşmeye, yerleşim bakımından yatay yaşamdan dikey yaşama, toprak ağırlıklı çalışma hayatından fabrikalarda emek vermeye, aile içinde eğitimden programlı, süreli ve zorunlu eğitime geçildi. Zira makine ve sanayinin temel güç olduğu bu dönemde üretilen malların çok daha uzak diyarlara satılması ve hızla gelişen sanayinin ihtiyaç duyduğu insan gücünün yetiştirilmesi gerekiyordu.

Bilgi çağına geçişle birlikte ulus devletlerin de varlıkları tartışılır hale getirildi. Zira hızlı bilgi artışı, ulaşım ve iletişimde baş döndürücü gelişmeler oldu, devletler arasındaki sınırlar zayıfladı, toplumlar arası geçişler çoğaldı. Neticede dünya küresel bir şehre dönüşmektedir. Bilginin, temel güç ve ana sermaye olduğu bu dönemde eğitim, okul duvarları ile sınırlı olmaktan çıkmaya başlamıştır.

Bağımlı Yerel Devletçikler

Bugün egemen güçler, dünyayı tek elden yönetilen büyük bir küresel şirkete dönüştürmenin savaşını açıktan veriyor. Bunun için ulus devletlerini hızla parçalayarak kolayca yönetilebilen, tüketim odaklı ve bağımlı yerel devletçiklerin kurulması için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Dünyayı, egemen güçlere bağımlı yeni bir düzene geçirme sevdası; yerkürenin hemen her noktasında toplumsal karışıklıklara, iç savaşlara, devletler arası çatışmalara ve milyonlarca insanın yurtlarından koparılmasına, açlık ve sefaletin yaygınlaşmasına yol açmıştır.

Bütün uğraşlara rağmen, kendi geleneklerine, kültürlerine, öz değerlerine, milli hassasiyetlerine bağlı devletlerin ayakta kalabildiklerinin canlı bir örneğidir Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Eşsiz bir mücadele ile kurulan devletimiz, kendi ayakları üzerinde durup her alanda gelişip yol aldığı, söyleyecek bir sözü olduğu ve şanlı geçmişinin mirasına sahip çıktığı için çok çeşitli taarruzlara maruz kalıyor.

Devletimizin çok önemli bir sınavı vermeye devam ettiği şu dönemde sağlanan başarıları yeterli görmemek ve toplum olarak her hücremizin üzerine düşen sorumluluğu, davranışa dönüştürmek zorunda olduğunu yeniden ve bir daha hatırlamak ve unutmamak zorundayız.

Eğitim Stratejik Bir Güçtür

Vatandaş olarak sorumluluklarımızı davranışa dönüştürmenin yegâne yolu ve araçlarının başında hiç kuşkusuz eğitim gelmektedir. Zira birey ve toplumun medeniyet yolunun yolcusu olmasını, öz değerlerini edinmesini, ahlak ve edebinin gelişmesini, bilimsel anlayışı kazanmasını ve nihayet hazreti insan olma yolculuğunda ilerlemesini sağlayan yegâne süreç eğitimdir. Bilginin böylesine hızla üretildiği, yayıldığı ve paylaşıldığı bir zamanda eğitim, bireyin kendisini yönetmesinin, ailenin korunmasının ve toplumun ortak değerlerini sürdürebilmesinin en stratejik gücü olmuştur. Ulusal eğitim değerlerinin gücünün zayıflaması, bireyi, aileyi ve toplumu, ceplerimize kadar gelen ve zihinlerimizi adeta tutsak eden ileti ve malumat bombardımanlarının etkisine açık ve korunmasız hale getirecektir.

Üzülerek not etmek zorundayız ki bugün; kadınlara yönelik şiddeti normal gören, ideolojik arka planını ülkenin gerçeklerinin önünde gören, hiçbir üretimi olmadığı halde herkesi eleştiren, asansörde selam vermeyen, ses çıkardıkları için bahçede oynayan çocukları tüfekle vurabilen, trafikte makas atmayı, düğünde ateş etmeyi yiğitlik sayan insanlarımız yadsınamayacak kadar çoktur. Bunun içindir ki Milli Eğitim Bakanımız, örnek bir öz eleştiri ile Milli Eğitim’de kıyameti koparmak gereğinden söz ediyor.

Toplumsal heyecanımızı diri tutarak şartlar ne olursa olsun yapabileceğimizin en iyisini yapmak zorundayız. Yaklaşık 1 milyon öğretmen ve 150 bine yakın din görevlisinin, bir eğitim seferberliği başlatıp, öz yaşamlarıyla kendilerini gözden geçirmeleri ve başta öğrencileri olmak üzere topluma örnek olmaları elzem hale gelmiştir. Nasıl örnek olabileceğimiz konusuna haftaya devam edeceğiz.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...