İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

TÜYAP'IN ARDINDAN

YAYINLAMA:

Bu sene TÜYAP’a gitmedim. Sanırım artık kafam o uğultuyu kaldırmıyor. İmza günü olan yazarların birçoğunun da imza günleri olmasa gideceğinden emin değilim. Fuar üzerine yapılan bazı yorumlar TÜYAP’ın sadece bir fuar olmadığı bir aydınlanma meşalesi olduğunu da gösteriyor. Neymiş, bu kadar çok kitap okuyan varsa neden Tayyip hala iktidarda olurmuş. Kitap okuyanlar CHP’li, hadi bilemediniz HDP’li olacak. Kültürel iktidarın üstünde tepinmeye alışanlar sosyolojinin değiştiğini ve üstünlük halılarının altlarından çekildiğini anlamadılar. Bir yayıncı büyüğümle konuştuğumda onu da TÜYAP yorgunu gördüm. Adet yerini bulsun diye katıldıkları bir fuar. Kültürel iktidarın eski baronlarının egolarının okşandığı post-modern bir panayır.

Fuar denilen uğultu mekânı çok sayıda kişinin aynı anda aynı mekânda olmasını kendine başarı ölçüsü kabul ediyor. Metrekare başına düşen kitap satışı da performansın göstergesi. Okurları kitaplarla buluşturmak kitabevlerinin işidir. İdeal şartlarda fuarların görevi yayıncılarla, yazarları ve sektörün diğer bileşenlerini bir araya getirip sektörü derinleştirmektir. Oysa her sene gördüğümüz şey popüler yazarların arkasına saklanan çaresiz yayıncıların ergen ilk okurları tavlama serüveni. Kitapların çoğu gelecek seneye unutulacak ve hurda fiyatına satılacak. Büyük yayınevleri gösterişli stantlarla kimliklerini var edecekler. Ana işi yayıncılık olmayan kurumlar gösterişli stantlarını fildişi kulelere çevirecek.

Yayıncılığın gidişatıyla ilgili bir iki konuşma yapılacak. Bulgaristan hududuna kısa mesafede yer alan fuara gelebilenler turşusu çıkmış şekilde o konuşmaların olduğu yerde uyuklayarak vakit geçirecek. Bir iki ünlü isim görme telaşındaki stajyer gazeteciler koridorlarda turlayacak. Okullardan gelen toplama kıtalar dönüş zamanının gelmesini kantin benzeri yerde birbirleriyle yüksek sesle şakalaşarak geçirecek.

Oradan ayrılan kimse bu yazdıklarımdan söz etmeyecek. Çünkü yüce bir mekana gidip aydınlanma ritüelini gerçekleştirmiş olacak. Uluslararası olma çabası ise kültürel diplomasi yapmak isteyen zengin ülkelerin propaganda stantlarının ötesine geçmeyecek.

Niceliğin egemenliği diyebiliriz buna. Kötü baskı kalitesi olan editöryal hatalara sahip kitapların okurlara ulaşmasını kimse önemsemeyecek. Sektörün içinde bulunduğu problemler yine konuşulmayacak. Kağıdın geleceği gibi önemli bir başlık eğer varsa çok gerilerde kendine yer bulacak.

Düşünce hayatımız daha kendi geleceğini ilgilendiren böylesi hayati bir konuda ticari kaygılara karşı tek kelime edemiyorsa, düşüncelerin hayatı değiştirmesini nasıl bekleyeceğiz? Yeterince taraftar bulup bol müşterili imza günleri yaparak mı?

Yorgun bir TÜYAP gününün sonunda eve dönerken ziyaretçiler pazar gezmesindeki diğerleriyle karışır ve zihinden şu düşünceler geçer: Bir daha bu fuara gelmeyeceğim.

Gitmediğim TÜYAP Kitap Fuarı’ndan izlenimlerim böyle. Fuarın yerine matbaacılar sitesinin olduğu yere matbaa satış mağazaları kursalar daha iyi olur. Nakliye masraflarından tasarruf olur. Nasılsa niteliği kimsenin umursadığı yok.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...