İstanbul
Parçalı bulutlu
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

UTANMA KOMPARTIMANINDA YOLCULUK

YAYINLAMA:

İnsanoğlundan. Yapacağımız şeyler o kadar fazla ki gece gündüz çalışıyoruz. Hele bir de geç kaldıysak. Evet millet olarak aşırı derecede geç kaldığımız yerler var. Yetişmeye çalışıyoruz ve kestirme yolları kullanıyoruz. Hızlı tren kazası, yüksek hızla gitmeye çalışırken yapılan hesaplama hatalarından sadece biri. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Ancak üzerimizde çok fazla baskı var. Cevaplamamız gereken telefonlar, e-postalar ve mesajlar var. Hepsini anlamamız, güzelce cevap vermemiz ve akıbetini takip etmemiz gerekiyor ki bir neticeye varalım. Ne kadarını yapabiliyoruz? Pek azını.

Peki böyle yapmasak, acele etmesek, her şeyi değil de sadece bazı şeyleri yapmaya çalışsak ve onun hakkını versek?

Geçinebilir miyiz diye soruyorsunuz. Şimdi geçinebiliyor muyuz peki?

İhtiyacımız olmayan şeylerin esaretinde sürdürdüğümüz ömür bize kazalardan başka ne getiriyor. İyilik yapalım derken kötülük, merhamet gösterelim derken kalp kırıklıkları bırakıyoruz etrafta.

İstemeden iyi olmayan işlerin bir parçası haline geliyoruz. Bazılarımızın işlerini iyi yapması bile işe yaramıyor. Çünkü topyekûn iyi olmak zorundayız.

Sadece bizim iyi olmamız değil hepimizin iyi olması gerekiyor. Yoksa raydan çıkıyoruz ve kaza sonucunda hatanın nerede olduğunu düşünüyoruz.

İyi sonuçlara kısa yollardan ulaşmaya çalışıyoruz. Bunun için dinlemek yerine sesimizi yükseltmeyi anlamak yerine görüşlerimizi dikte ettirmeye çalışıyoruz. Oysa ne büsbütün biz haklıyız ve evet ne de büsbütün karşımızdaki haksız. Haksız olan hepimiziz.

Ne güzel suçu anonimleştirip işin içinden sıyrıldın diye düşünmeyin. Herkesin suçtaki payını üstlenmesi gerekiyor. Geçen günlerde başka bir hız kazasına kurban olduk. İlahiyat profesörlerinden biri hakkında kadınlarla ilgili söylediği iddia edilen sözlerden ötürü linç girişimi yaşandı. Adamcağız işinden edildi. Söylemediği sözler bazı basın kuruluşları tarafından kendisine isnat edildi. Aslında kafalardaki önyargıların içini dolduran yalanlardı hepsi. Linç girişiminin ardından gerçek ortaya çıktı ve bir tiyatro sanatçısı kendini yanıltan medya kuruluşlarının ad vererek suçladı ve açıkça özür diledi.

Kendi payına düşen hatayı amasız kabul etmişti.

Siyasi görüşü ne olursa olsun bu davranış sempati uyandırdı insanlar arasında. Evet, istenirse utanabiliyormuş insanoğlu ve yakışıyormuş insana utanmak. Sadece telafi imkanına sahip olduğumuz şeyleri düzeltmeye kalksak dünya daha güzel bir yere dönüşecek.

Bu satırları yazarken Necip Fazıl’ın Reis Bey oyununun içinde hissettim kendimi. Belki final sahnelerinde. Acımasızlığın etrafı kuşattığı dostluğun mumla arandığı dünyada merhametle yıkayabiliriz gönüllerimizi.

Hepimiz suçu başkasında aramaya meyyaliz. İşlemediğimiz suçları üstlenmek de bize bir şey kazandırmaz. Ama en azından biraz yavaşlasak ve bir günümüzü muhasebe etsek. Hızla giderken yaptığımız kazaları, sebep olduğumuz zararları gözden geçirsek.

Yazımın başında dediğim gibi, zamanımız az ve yapmamız gereken çok şey var. Ama esas yapmamız gerekenler için yetecek bir ömrümüz var. Hızdan arınarak da yapabiliriz bu esaslı şeyleri.

Biraz kalbimizi temiz tutmak, biraz utanmak… Hepsi bu.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...