İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

PSİKOPATLAR FARK EDİLEBİLİR Mİ?

YAYINLAMA:

Bilim insanı yanıtlıyor…

“Hepsinin seri katil olması gerekmiyor. Bazen hayatın içinde bir yönetici bir iş adamı, bir televizyon figürü ya da bir akademisyen… Etrafındaki insanlara ağır acılar verirler. Çünkü sadisttirler… Pişmanlık duyguları gelişmemiştir, canavar hayvanlar gibidirler”

Ve ekliyor;

“Saldırganlığın sergileniş biçimini ise toplum belirliyor…”

Yani yaşadığımız toplumda psikopatlığın, psikopatların ortaya çıkışı oluşturduğumuz zemine göre, bize görünüyor…

Şimdi,

Sorunlu olduğu çok belli olan biri çıkıyor, televizyondaki bir yarışmaya başvuruyor… Tanışılıyor, görüşülüyor ve yayına kabul ediliyor, daha fazla olay çıkaracak da o televizyon kanalını en çok izlenenler listesinde zirveye taşıyacak diye göz yumuluyor, müsaade ediliyor…

Ve sadece ‘reyting’ uğruna bütün saçma davranışlarının üstü kapatılıyor, bir anlamda normalleştiriliyor,

Hastalığı ortaya çıkınca da “bilmiyorduk, anlayamadık” deniliyor…

Gelen tehlike, bu mevzubahis psikopatın önceki yayınlarda sergilediği haline bakıldığında gün gibi ortadayken, iki-üç daha fazla reklam uğruna “bırakın yapsın” mı denildi?

O psikopat bir hayvana işkence ederken, bir insana da işkence yapma potansiyelini taşımıyor muydu?

Oldu da yarışmacı arkadaşlarından birine zarar verdi, daha mı fazla reklam ve para alınacaktı?

Göz göre göre bir ‘hastaya’ “gel bizi rahatsız et, psikopatlığını hepimize göster ve biraz daha gerilelim” dedik…

E şimdi ne oldu… Azıcık mı üzüldük?

Yazık…

***

Yüzyıllık koca bir çınar Aziz Nesin

Derin bir mizah düşünü ve yazın bıraktı...

Aralık zamanı doğmuştu Heybeliada'da…Geçen gün yine kutladık doğum gününü…

Hikayeleriyle söyleştik uzun uzun ve biraz gülümsedik…

Roman, öykü, masal, oyun, çocuk kitapları, şiirler… Ne çok birikmişlik

Bir de sanat yazıları var ki, başucu kitaplarımdan...

Türkiye'nin hem yazın kültürüne hem de düşünce biçimine iz bıraktı Aziz Nesin.

Şu bir gerçek ki, toplumsal dönüşümlere, daha müreffeh yaşayabilmek için atılacak demokratik adımlara, bilgeliğe, birikimlere, yani Aziz Nesin'lere çok ihtiyacımız var…

Çünkü,

Yeni moda yazar çizerlerin, ekrandan ekrana koşup "siyasi uzman”lık yapanların, kişisel gelişimden, edebiyata, müzikten, tarihe… Her türlü alanda bilgi sahibi olanların, akademide, sanatta, fütursuzluğun, fikir hırsızlarının cirit attığı;

Daha çok okumak, öğrenmek bir süzgeçten geçirip içselleştirmek yerine, lobi faaliyetleriyle birkaç 'tık' marifetiyle, anlık cereyanı pusuda takip edenlerin boy verdiği;

“Kırılgan” bir süreç yaşanıyor…

90’lı yıllarda damarlarımıza kadar işleyip 2000’lere süregelen popülaritenin gözlerimizi kör ettiğini,

Ve üretimi reddedip tüketime yöneldiğimiz süreçleri eleştirirken geldiğimiz noktaya bakın.

Doğrusu buna popülerlik bile denmez… Olsa olsa “Toplumsal işgaliyet”tir bu…

Aziz ustanın dediği gibi “Zübüklüğün sonu yok”

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...