İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ÇERÇEVEYİ DOLDURMAK

YAYINLAMA:

Bedri Bey, Türkiye’deki laik-Müslüman ayrımını onlar Ülker yer biz Eti diyerek The New York Times gazetesine tanımlamıştı aynı dönemde. Murat Bey sanırım bunun ne kadar boş bir iş olduğunu göstermek üzere Baykam’a ait boş bir çerçeveyi satın almıştı. Ortada sanat olduğunu düşünmeyenler için maddi kaynak aktarımı da diyebiliriz. Örneğin içinde hiç harf olmayan BOŞ isimli bir kitap yazdığımı iddia etsem bu ancak defter olarak tanımlanabilir. Muasır sanat biraz böyle sularda gezmeyi gerektiriyor. Neyse, Murat Bey sanırım o tabloyla hiç yapamadığı kadar çok PR yaptı ve laik kesimden yeni müşterileri de ticari faaliyetlerinde müşteri olarak görmeye başladı. Eti cephesindeki PR faaliyeti de Firuz Kanatlı’nın Yeni Şafak gazetesine verdiği röportajdı. Emeti Saruhan’ın bu röportajı gıda konusundaki laik anti-laik kamplaşmanın çözülmesine vesile oldu. Eti hakkındaki kimi tezviratın da FETÖ’nün haracına boyun eğmediği için yoğunlaştığı netleşmiş oldu. Artık Türkiye’de bisküvi sadece bisküvi ve Ülker de bir İngiliz holding olarak yoluna devam ediyor. McVitties bisküvilerinin laik mi Müslüman mı olduğu da sanırım takıntılı birkaç tip dışında kimsenin umurunda değildir.

Cumhurbaşkanının Fazıl Say konserine gitmesinden bahsetmek istiyorum. Piyano laik olarak kabul edildiği için önemli bir araç olarak görülür. Gezi tarzı kalkışmalarda Batı’dan destek almak için PR amacıyla kullanılır. Sesinden çok görüntüsü, nağmesinden çok gürültüsü işe yarar. Fazıl Say, validesini kaybetmesinin ardından farklı dünya görüşüne sahip Cumhurbaşkanını Ankara’daki konserine davet etmiş. Cumhurbaşkanı da kalkıp gitmiş. Cumhurbaşkanı çerçevenin içinde bir Aşık Veysel plağı hediye etmiş kendisine. Bazıları eleştiriyor, Say’ı da Erdoğan’ı da, bazıları da bu tablodan memnun.

Her iki görüş de var olmaya devam edecek. Önemsediğim şey çerçevenin dolmaya başlaması. Marjinal kesimlerin devşirebileceği fanatik sayısının azalması. İnsanların farklılıkları içinde saygılarını muhafaza etmelerinin mümkün olduğunun görünür kılınması. İşin siyasi yönleri de vardır elbette ama nefret cephesinden bazı kişilerin ne yaptıklarını düşünmeye başlamaları yeterli bir kazanım. Türkiye’nin Türkiye’ye ihtiyacı var. Bir arada olmaya ve saygı duymaya ihtiyacı var. Darbeden medet uman oyuncu kılıklı kişilerin sanatı temsil etmemesi için çerçeveyi doldurmak lazım. Bu çerçevenin yani Türkiye çerçevesinin içinde hepimize yer var. Hepimiz aynı tablonun içinde yer alabiliriz ahenkli bir şekilde ve tabloya eşsiz özelliğini katan da bu. Muasır sanatçılardan birisi çıkıp bu tabloyu gerçeküstü bir yoruma dönüştürür mü bilmem ama Nasrettin Hoca olsa sanırım şöyle derdi: Boş tablonun para edeceğine inanıyorsun da dolusunun umut vereceğine neden inanmıyorsun?

İyimser olmakta fayda var. Geçmiş bazen sadece geçmiştir ve ileriye bakmak daha iyi gelebilir. Şimdi bu güzel tabloyu izlemenin tadını çıkaralım.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...