​"YENİ TÜRKİYE"DEN ÇOK UMUTLUYUM… AMAA!

Muhammed AKAYDIN 24 Nis 2017

Muhammed AKAYDIN
Tüm Yazıları
Evet, "Yeni Türkiye"den gerçekten çok umutluyum ama yapılması ve yapmamız gereken çok şey var.

Evet, “Yeni Türkiye”den gerçekten çok umutluyum ama yapılması ve yapmamız gereken çok şey var. 

Anayasa değişikliğine dair yapılan referandumu öncesi ve sonrasıyla her vatandaş gibi ben de yakından takip ettim. Öncelikle şunu söylemeliyim ki bir “evet”çi olarak sonuçtan yani %51.41’den çok ama çok mutluyum. Hatta öyle ki %60 alsak bu kadar sevinmezdim. Neden mi? Bu milletin feraseti (ya da bu milletin cahilleri/cahilliği mi desem) o kadar kararında bir “evet” dedi ki herkes iyice bir düşünsün, taşınsın ve sağlıklı sonuçlar çıkarsın.

Madem bu cahiller konusuna girdim önce onu anlatayım:

“Efendim, Anayasa değişikliği için %51 yetersizmiş!”

“Efendim, Türkiye ikiye bölünmüş!”

“Efendim, ‘hayır’ diyenler ülkenin en çok vergi veren ve en çok okumuş kesimiymiş de ondan dolayı Allah’ın Bayburtlusunun (bunu da ben eklemiş olayım) oyuyla nasıl Anayasa değiştirilirmiş!”

“Efendim, bu sonuç bizim için ‘yok hükmündedir’!”

Evet, bu yorumları yapanlar koca koca okumuş, yazmış, yazar olmuş, düşünür olmuş, televizyonlarda uzman(!) olmuş, milletvekili olmuş, genel başkan olmuş tipler… Haa bir de bu tipler acayip demokratlar.

Yesinler sizin demokratlığınızı… Demokrasi dediğiniz çoğunluğun görüşüyse al sana demokrasi... Yok, eğer demokrasi dediğiniz sadece sizin görüşünüzse kusura bakmayın efendim geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye… O dönemler gerçekten geçti. Biliyorum alışması zor ama bence bir an önce alışsanız iyi edersiniz. Haa tabi ki bu konuda sizi zorlayamam, malum demokrasi var, ben, siz boşu boşuna yorulmayın, sonuç değişmeyecek, ondan dolayı yani sizi düşündüğüm için diyorum.

Evet, efendiler, alışması gerçekten zor farkındayım ama yapacak bir şey yok Bayburtlu bir çobanla sizin oyunuz bir. Eşitsiniz, eşitiz yani… İşte demokrasinin zaferi…

Öncelikle halktan tamamen kopmuş, çok üsten bakan tavrınızdan vaz geçmeniz gerekiyor. Bu referandumun sonucunu tanımamak, yok hükmünde saymak gerçekten çok komik… Sayın muhalefet, yakışmıyor size. Biraz kendinize bakın, biraz öz eleştiri yapın, hatta %48,59’un tadını çıkarın. Belki sonraki seçimlerde kazabilirsiniz, bir ümit. Fakat bu kafada ısrar ederseniz o ümit de kalmaz, yazık.

Bir de ne diyorlar, farkın az olmasından dolayı bu referandumun sonuçları meşru değilmiş. Al sana bir komiklik daha. Bu sonuçlar bal gibi de meşrudur. Zerre şüphe yoktur. Demokrasi için ve dolayısıyla benim için de önemli olan %50+1’dir. %50+1’i kim bulmuşsa kazanan odur, nokta. Haa itiraz etmek en doğal hakkınız/hakkımız, bunda hiçbir beis yok. Fakat itirazınızın neticesinde istediğiniz sonuç çıkmayabilir, ee bunu da kabul etmek ve buna da razı olmak zorundasınız. 

Hiçbir şüphem olmadan çok açık ve net söylüyorum ki eğer “hayır” sonucu %50+1 çıksaydı yine aynı tepkiyi verirdim ve kendime döner, “ben nerede hata yaptım” derdim. Ve sonucun da meşruluğu konusunda zerre şüphem olmazdı. Belki sizin kadar demokrat değilim ama madem oyunun kuralı bu, o zaman kurallar hepimiz için geçerli.

Sahi bir hatırlayalım: Britanya’da Brexit kararı yüzde kaçla alındı? %51,9 (17.410.742). Hayır, AB’den çıkmayalım diyenlerin oranı %48,1 (16.141.241). Aradaki fark ise %3,8 (1.269.501). Katılım oranı ise %72,2. Siz Britanya’da sonuçlara itiraz edeni gördünüz mü? Ben görmedim açıkçası. Hatta bu sonuçların neticesinde Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılma süreci başladı bile. Hadi geçmiş olsun.

Peki, 8 Kasım 2016’da Amerika’da yapılan şu başkanlık seçimlerine bakalım: İşin daha da ilginç tarafı Amerika seçimlerinde Hillary Clinton, Donald Trump’tan daha fazla oy aldı. Şöyle ki Clinton %48,5 (65.853.516). Trump ise %46,4 (62.984.825). Aradaki fark ise %2,1 (2.868.691). Ama gel gör ki ABD seçim sisteminde aldığın oydan ziyade kazandığın senatör sayısı önemli ve senatör sayısında Trump 306 senatör kazanırken, Clinton ise 232’de kaldı. Netice itibarıyla Trump kazanmış oldu. (İyi ki bizde böyle bir sistem yokmuş, mevcut sonuçları bile yok hükmünde sayan muhalefet acaba böyle bir sistemde ne derdi!). Bu bahse bir not daha ekleyeyim: Liseye kadar okuyan seçmen Trump’a %51 destek verirken Clinton’a %43 destek vermiş. Lisansüstü seviyeye sahip ABD’li seçmenlerin %58’i Clinton’ı; %37’si Trump’ı desteklemiş. Demek ki Trump da ABD’deki çobanların oyuyla başkan seçilmiş. Ne ayıp! Hatırlatmadan geçmeyeyim bu seçime katılım oranı %54,9.

Sayın muhalefete sesleniyorum, lütfen bu sonuçları da ‘yok hükmünde’ sayın da biz de biraz daha gülelim…

Bizde resmî olmayan sonuçlar neydi? Evet: %51,41 (25.157.025), Hayır: %48,59 (23.777.091). Aradaki fark ise %2,8 (1.379.934). Bizde katılım oranı ne? %85,32. Yani bu sonuç çok yüksek bir katılımla meşruiyetin dibi oluyor.

TÜRKİYE, TÜRKİYE’DEN BÜYÜKTÜR

Referandumun propaganda sürecinde “Türkiye, Türkiye’den Büyüktür!” sloganıyla izleyeni duygulandıran harika bir klip çekilmişti. İzleyenler bilir, izlemeyenler de muhakkak izlemeli. Evet, gerçekten Türkiye, Türkiye’den büyüktür. Çıkan bu sonuç sadece Türkiye’de yaşayan 80 milyon insanı ilgilendirmiyor. Aynı zamanda Türkiye’den gelecek her habere kulak kabartan milyarlarca Müslümanı ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye ve dolayısıyla Erdoğan, fiili olarak tüm Müslümanların hamisi durumunda. Bu neticeyle Allah’ın izniyle güçlü ve büyük Türkiye nasıl olunur, tüm dünya görecek kanaatindeyim.

“Yedi düvele karşı mücadele ettik, ediyoruz!” sözü sadece bir klişeden ibaret değil. Hakikatin ta kendisi olduğunu düşünüyorum. Düşünsenize Fransa’da seçim yapılıyor ve biz de birinin lehine ya da başka birinin aleyhine propaganda yapıyoruz ya da Almanya’da yapılacak olan seçimlerde Merkel’in rakibini destekliyoruz ve Almanca manşetler atıyoruz. Bu duruma Batı âlemi ne der acaba? Kıyamet kopmaz mı sizce? “Sizin ne haddinize bizim iç işlerimize karışıyorsunuz?” demezler mi en yumuşak ifadeyle. Ee o zaman kusura bakmayın ama sizin de haddiniz değil bizim iç işlerimize karışmak. Anadolu’nun yiğit çobanları çıkar ve sizin tüm oyunlarınızı böyle bozar işte.

PEKİ, SONUÇLARIN “AMAA”SI NE?

Gelelim yazının başlığında da ifade ettiğim gibi mevzunun “amaa” boyutuna…

Her ne olursa olsun bu sonuç çok büyük bir zaferdir fakat ayrıntılı olarak sonuçlar incelendiğinde vatandaşın çok sağlam uyarıları vardır. Bu uyarılar eğer dikkate alınmazsa biraz sert olacak ama her canlının ölümü tadacağı gibi AK Parti de ölmeye mahkûm olacaktır.

Öncelikle sembolik önemi olan İstanbul, Ankara gibi yerleri kaybettik. İstanbul’u, 15 Nisan günü Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yaklaşık on miting yapmasına rağmen kaybettik… İnsanları niye ikna edemedik? İçimizdeki AKP’liler neden yan çizdi? Teşkilatlar neden hiç (hadi yeteri kadar diyeyim) çalışmadı? CHP, nasıl Refah Parti’sinin geçmişte çalıştığı gibi çalıştı? Üzerinde derin derin düşünmemiz gerekiyor.

Milliyetçi değerlere sahip MHP ile ittifak kuruyoruz fakat Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlardan oy alıyoruz. İlginç değil mi? Kanaatimce dini hassasiyetlere sahip Kürtlerin terör örgütü PKK ile hiçbir alışverişi olmaz. Kürtlerin temsilcisi olarak biz bu insanları görmeliyiz. Bu insanlara sahip çıkmalıyız. Cumhurbaşkanı’nın 16 Nisan gecesi HÜDAPAR’a teşekkür etmesini çok önemli buluyorum. Bunun devamını getirmeliyiz. 

AK Parti, kendi döneminde zenginleşen insanlardan oy alamıyor. Bunun da irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yeni zenginlerin talepleri değişti. Bu talepleri iyi okumamız lazım. Sitelere tıktığımız/tıkılan insanlar başka bir dil konuşmaya başladı. Bu dilin de iyi araştırılması gerekiyor. Mahalle kültürüne yeniden dönülebilir mi, zannetmiyorum fakat o sitelere girmek zorunda olduğumuza eminim.

Ayrıca bence artık klasik propagandadan yani eskiden şöyleydi böyleydi gibi ifadelerden vaz geçmemiz lazım? “Eskiden ekmek karne ile satılıyordu.” ifadesi yeni nesil için hiçbir şey ifade etmiyor çünkü yeni nesil apartman görevlisine söylediği zaman ekmeği ayağına geliyor. Yeni nesilde bunun hiçbir karşılığı yok. “Eskiden İstanbul’da çeşmeden su yerine zift akardı, Haliç’teki kokudan dolayı nefes alınamazdı.” ifadeleri de yeni nesil için hiçbir şey ifade etmiyor. Zira yeni nesil Haliç’te yüzüyor şu an. Dolayısıyla bunun da hiçbir karşılığı yok.

“Çok büyük projeler yapıyoruz.” Evet, doğru fakat yeni nesil çatır çatır kullanır Marmaray’ı, Avrasya Tüneli’ni ama yine gider “hayır” oyu verir. “Sen zaten bunları yapmaya (itiraz da etse) mecbursun!” der. Dolayısıyla bu yöntem de yeni nesli ikna etmek için artık yetmiyor.

Yeni nesil doğduğundan beri AK Parti’den başka bir partiyi bilmiyor. Yani yeni nesil AK Parti’nin yetiştirdiği bir nesil. Peki, neden AK Parti kendi zamanında yetişen nesle dokunamıyor? Gerçekten çok şaşıyorum; “Senin 18 yaşında milletvekili olman için yeni bir düzenleme yapıyorum.” dediğimiz gençliğin %58’i, “Hayır, ben bunu istemiyorum.” diyor.

Yeni nesil sıkıntıya gelmeyen, her şeyi çok hızlı tüketen, her şeyi çok hızlı yaşayan, hayatı kısa videolarla geçiştiren (oturup sinema bile izlemeyen), sağlıklı bir şekilde okumayan (Google’da çıkan ilk maddeyi okumak yetiyor) ve rahata alışkın bir nesil (bu maddeler uzatılabilir). Bunları yeni nesli kötülemek için söylemiyorum, durum bu. O zaman bu duruma uygun yeni şeyler söylemenin vakti geldi, geçiyor bile.

Ben, “Yeni Türkiye”de köklü değişimler ve çok daha yeni şeyler duymak/görmek istiyorum. Bu sadece bir istek değil, zorunluluk. Çünkü bizler göçüp gittikten sonra yeni dünya bu gençliğin olacak. Eğer geleneğimizden/geçmişimizden gelen değerleri bu yeni nesle kendi anladıkları dilde anlatamazsak vebale gireceğimiz kanaatindeyim ve bu vebalin altından kimsenin kalkamayacağını düşünüyorum.

“YENİ TÜRKİYE”NİN ACİL EYLEM PLANI NE OLMALI?

Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, acilen kurucusu olduğu AK Parti’nin başına geçmeli ve hiç zaman kaybetmeden ilçe ilçe, il il gereken kongreler yapılmalı, bu kongreler neticesinde teşkilat içerisinde menfaati için çalışanları ayıklamalı ve gerçekten bu davaya gönül vermiş insanları teşkilata kazandırmalı. Bu insanlar geleneğin kodlarına sahip fakat yeni neslin de dilinden anlayan insanlar olmalı.

Yapılacak revizyon tepeden tırnağa yapılmalı… Referandum neticesinde çıkaracağımız uyarılar kapsamında kimin mesuliyeti varsa gözünün yaşına bakılmadan derhâl uzaklaştırılmalı. Vefa çok güzel bir duygudur fakat bir bedenin kurtarılması isteniyorsa kangren olmuş tüm uzuvların kesilmesi elzemdir. O kangrenli uzuv/lar/la o beden yaşayamaz, çok açık ve net.

Bu revizyon sadece parti içi teşkilatı kapsamamalı aynı zamanda devletin tüm kurumlarında da 2071 vizyonuna uygun ehliyet, liyakat, sorumluluk, milli ve İslami şuur sahibi insanlar yerleştirilmeli.

Okuyanlar AK Parti’ye oy vermiyor. O zaman şunu sormak lazım: Biz bu gençlere ne okutuyoruz da gençler okudukça AK Parti’den uzaklaşıyor? Kanaatimce müfredatımız gözden geçirilmeli ve eğitim sistemimiz kökünden değiştirilmeli. Üniversiteli işsizler yerine meslek sahibi insanlar yetiştirilmeli. Herkesin üniversiteye gitmesi gerekmiyor. Gençler üniversite mezunu olacak diye ömürlerinden ömür çalışıyoruz. Hem olgunlaşmalarını hem de hayata atılmalarını geciktiriyoruz. Üniversiteden mezun olunca da hiçbir işe yaramayan ve hiçbir işi beğenmeyen gençler karşımıza çıkıyor. Bunun yerine daha küçük yaştan itibaren mesleki eğitime yönlendirilmeli ve genç yaşta meslek sahibi yapmalıyız bu gençleri. Malum işsizlik oranı yüksek fakat ara eleman arayan şirketler de eleman bulamıyor. Çünkü bizim üniversite mezunu yaptığımız gençler bu işlere burun kıvırıyor. Sıkıntı bir konu farkındayım fakat bunun başka çaresi olduğunu düşünmüyorum. 

Bunların dışında yapılacak çok iş var. Fakat şimdilik bunlarla iktifa ediyorum.

NOT

Referandumun ertesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan Külliye’de vatandaşa seslenirken beni duygulandıran şu ifadeleri kullandı: “Beni bu millete hizmet etmeye layık gören Mevla’ya sonsuz şükürler olsun!”

Bu adam diktatörse ben bundan sonra diktatörlükle yönetilmek istiyorum!