İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

MEVDUAT FAİZLERİ

YAYINLAMA:

Bu nedenle TL faizinin mudi nezdinde kur artışını ikame edici bir seviyesi olmasını hedeflerler. Buna rağmen dolarizasyon etkisini kırabilecek tek unsur kurun düşme eğilimi göstermesidir. Bu beklenti oluşmayınca bankalar dövizli kredi/döviz mevduat orantısızlığından kaynaklanan kur risklerinin yönetmenin ilk adımı olarak TL mevduatı tatmin etme baskısı hissedeler. (Kur riskini yönetmenin hemen ikinci adımı ise döviz geliri olmayana döviz kredisi kullandırmaktır ki bu yanlıştır. Gene de bu yanlışın yönetmelikle önüne geçiyor olmamız bayağı ilkelliktir. Zaten doğal kuraldır.) Bu durum kredi faizlerini yukarı çekmektedir. Aynı zamanda kur artış beklentisi kriz ortamı oluşturmaktadır. Kriz ortamları ise bankaların karlılıklarını artırma fırsatı sunduğundan kredide seçicilik argümanı arkasına saklanıp marjlar yükseltilmektedir. (Oysa genel ilkedir ki yüksek faizle borçlanan yüksek risk taşır. Yani seçicilik ötesi hedefler işletilmektedir.)

Tüm bunların yanında 80 darbecilerinin âdeti olan faiz oranlarını kanunla belirleme hatasının 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nda korunuyor olması da merdivenaltı uygulamalara sonuç vermektedir. 80’de bankerleri üreten uygulama bugünlerde bankaların kredi tarafında faiz yerine komisyon almaları ile merdivenaltılık oluşturmaktadır. Gene de merdivenaltılık mevduat tarafında tehlike arz etmektedir. Şunu da belirtmek gerekir ki Kanun’da piyasa faiz oranlarını belirleme yetkisi ancak ve sadece Bakanlar Kurulu’na aittir. Bakanlar Kurulu’nun da hükmünü kaybettiği düşünüldüğünde yetkinin sahibi ancak ve sadece Cumhurbaşkanlığıdır. Bu durum yetkinin sahibinin çoğalması sonucunu vermez. En iyi ihtimalle Ekonomi Politikaları Kurulu’na geçtiği veyahut Cumhurbaşkanı uhdesinde bulunduğu düşünülebilir. Doğrusu böyle bir yetkinin mevzuattan çıkarılmasıdır.

Gene de bu yetki mevduatı sınırlayıcı niteliktedir. Çünkü kredi tarafı komisyonlarla yönetilebilmektedir. Bunun yanında yetkinin bağlayıcılığını mevduat tarafında ikramiyelerle veya 80’de olduğu gibi mevduat sertifikaları ile aşmak mümkündür. (Ancak sertifikaların toptan mevduat için kullanılabildiğini not etmek gerekir.)

Mevduat tarafında faizin artması kredi faizini artırmaktadır. (Aslında faiz sadece mevduata verilen ilavedir. Kredi tarafında mevduata ödenecek faiz ile banka marjı tahsil edilse de marj seviyesini örtmek üzere krediden talep edilen ilavenin tümüne faiz denmektedir.) Piyasa da faizin artması yatırımların önünü kesmektedir ki karlılık faiz oranları seviyesine veya gerisine düştüğünde mevcut yatırımlar da kriz yaşamaktadır.

Elimizde tek yöne sıkışmış kadük bir para politikası bulunduğundan piyasalar açmaz yaşamaktadır. Her zaman kısa vadeli düşünürken yanlış zamanda salt uzun vadeli planlamalara odaklandık. Kısa dönemli para politikalarının etkin işletilerek piyasanın boğulmasına izin vermemek gerekir.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...